Neden Yaşıyoruz (3)
İnsanda bir et parçası var. O iyi olunca bütün duygular güzelleşiyor, o fesada uğrarsa, bütün varlık anlamını kaybediyor. O, insan kalbi. O, Allah’ın evi. Yunus ne güzel söylüyor. “Hepsinden iyisi bir gönüle girmektir…” Hak katına ancak doğruluk adımları ile varılır. İhsan kapısı kapanmadan acele etmek gerekir. Ölüm ânında bütün kapılar insanın yüzüne kapanır, tövbeye güç yetmez. İnsanlara, fâni değerlere inanan, güvenen, bağlanan kimseler huzurun dışında kalırlar. Muaz (R.A.), “Gelin, bir anımızı imanlı geçirelim” buyuruyor. Sabrın asıl mânâsı Hakkın kaza ve kaderine boyun eğmektir. İnsanlarla iyi geçinmek sadakadır.
Kenan Rifaî, “Sükût olsun sana tevhid” diyor. Edeple başını önüne eğ, sus, bekle, izin gelinceye kadar bekle. Zamanı gelince, istemesen de seni konuştururlar. Kur’an-ı Kerim, “Oku” diye başlıyor, Mesnevî “Dinle” diye. Manevî hazırlığını yapmadan, iç dünyanda yağmur tanesini inciye çevirmeden konuşmayı istemek nefsin oyunundan başka nedir? Işık yanmadan pervane gelir mi? Fazıl Hüsnü Dağlarca,
“Gelme, gelme üstüme
Bir şifa vermeyeceksen eğer”
diyor. Abdülkadir Geylani Hazretleri, “İnsanları Hakka davet edecek ehliyet ve liyakate sahip olmadıkça konuşmaya ve halkı Hakka davet etmeye kalkışmayınız” der. Bir Kudsi Hadiste, “Beni ne semam, ne de arzım içine alamadı da mümin kulumun gönlüne sığdım” buyruluyor. Burada kâmil mânâda gerçek, tam bir teslimiyet var. İslâm kelimesi de tam mânâsıyla teslim olan demek. Herkesin bir yönü vardır, herkes kendi yönüne döner. Her varlık, Allah’ın belli bir takım isim ve sıfatlarını ortaya çıkarmak, tezahür ve tecelli ettirmek için varolmuştur. Her ruh ayrı bir hedefle madde alemine gelir ve o hedef onun kıblesi olur.
Kâinatta görülen her şeyin arkasında gizli bir mânâ vardır. Görüntüler bazen bizi yanıltırlar. Önemli olan görünmeyeni görebilmek, hissedebilmektir. Görüntülerin arkasındaki gizli mânâyı arayıp bulabilenler ne güzel insanlardır. Resulûllah Efendimiz, gece yatarken, “Allahım, bana eşyanın hakikatını göster” buyururmuş. Bu ne güzel bir duadır.
Kitap okumak güzeldir, iyidir, faydalıdır. Ama tek başına yeterli değildir. Unutmayalım, insanı insan eden yine insandır. İnsanlarla yapılan dostluk ve diyaloğun yerini hiçbir şey tutamaz. Dostluk mutluluğun temelidir. Kimse tek başına ne hakikatı bulabilir, ne de mutlu olabilir. Bu günkü psikologlar, diyalog ve dostluğu bir tedavi metodu olarak kullanıyorlar. İnsanın kendisini kâinatla bir hissetmesi ve düşünmesi, onu kendi varlığının dar hendesesinden kurtarır. İnsan bir gözdür. Kâinatın kendi kendisini seyreden gözü, gözbebeğidir. İnsan hem kendisini, hem de kâinatı anlamaya çalışan bir varlıktır. Yunus, “Bu gözümden bakan nedir?” diye sorar. Gören göz değil, düşüncedir. Her şeyi çok güzel ve çok derin söyleyen Yunus, sevgiyi, evrensel sevgiyi, “Her biriyle bile olmak” diye tarif eder. Kendi nefisleriyle, egolarıyla dolu olanlarda başkalarına yer yoktur. Onlar kalp ve ruh kapılarını sımsıkı kapamışlardır. Onlar kimse ile “bile olmak” istemezler. Dünyada yalnız kendileri vardır.
SABRİ TANDOĞAN
Yeni Mesaj Gazetesi