Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım’dan aldığımız sunum
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 7/21/2009 9:15:42 AM


 


Neden Yaşıyoruz? (4)


Önemli olan, insanın karşılaştığı sorunlar değil, o sorunlar karşısında takındığı tavırdır; olayların altında kalmak, ezilmek, sinmek, korkmak, marazî ruh hallerine girmek değil, o sorunlarla yiğitçe, insanca, uygurca mücadele edebilmek, dayanabilmektir. Kırılmak, küsmek, bedbinleşmek, kötümser olmak kolaydır. Bir çaba gerektirmez. Aslolan direnebilmek, dayanabilmektir. Unutmayalım ki, bu dünya darılma pazarı değil, dayanma pazarıdır. En büyük insanlar, en büyük sıkıntıları çeken, ama onlar karşısında yılmadan, sarsılmadan, aşkla, inançla direnip, sonunda zafere kavuşanlardır. Zafer sabredenlerindir.


Karşılaştığımız olaylar karşısındaki sükûnetimiz, edebimiz çok önemlidir. “Ben şimdi bir sınavdan geçiyorum. Bu sınav da bana benim yetişmem, tekâmül etmem için muhakkak gerekli. Kendimi duygularımın seline bırakmadan, mücadele vermem gerekiyor. Her zaman olduğu gibi bu güçlüğün de altından kalkacağım. Zafere Allah’ın izniyle, yardımıyla ulaşacağım.” dediğimiz zaman, sorunlar karşısında bu sükûneti bu metaneti gösterdiğimiz zaman, mesele zaten yarı yarıya çözülmüş demektir. Her müspet yaklaşım, zafere giden ilk adımdır. Shakespeare, “Duygunuzla düşüncenizin arasına fesat sokmayınız” der. Evet duygularımız çok kıymetli, şüphe yok. Ama, düşünce ile hareket edeceğimiz yerde, araya duygularımızı sokarsak, sonuç hezimet olur. Duygunun yeri ayrı, düşüncenin yeri ayrıdır. Onların ayrı ayrı haklarını vermek gerekir. Duygulu insanlar sevimlidir, tatlıdır, güzeldir. Ama her olaya duygusal açıdan bakanlar, akılla hareket edecek yerde, duyguyla hareket edenler, hem çok şey kaybederler, hem de boşu boşuna ıstırap çekerler. Tükenirler.


Kur’anı Kerim’de insanları düşünceye sevk eden bir çok ayet vardır. Birçok yerde “Düşünenler için ibretler vardır, düşünün…” diyerek bizleri uyarır. İslâm dini, düşünceyi ibadet derecesine yükseltmiştir. Sağlam düşünemeyenler yaşama sanatını hiçbir zaman öğrenemeyeceklerdir. Hayatımızın her gününün, her saatinin, her ânının kıymetini bilmek zorundayız. Hayat, bin bir güzelliklerle dolu, akıl almaz, tâkât getirilmez derecede muhteşem bir oluştur. İnsanoğlu, ömür dediğimiz süreç içinde, imkânları nispetinde, kendini olgunlaştırmaya, tekâmül etmeye, tabir caizse bir heykel tıraş gibi kendi kendini yontup, fazlalıklarını atıp, noksanlarını tamamlayıp her gün daha iyiye, daha güzele gitmekle yükümlüdür; tabii imkan nispetinde, olabildiği ölçüde. İçinde yaşanılan çağ, toplum, aile ve iş ilişkileri ne olursa olsun, herkes bir yere kadar kendi kendini yetiştirebilir. Islah edebilir. Çünkü bunun için varız. Öyle büyük insanlar gelmiş ki yeryüzüne, yaşam onlarla bir güzellik, bir ihtişam kazanmış. Büyük Peygamberler, veliler âlimler, sanatkârlar, düşünürler… Hepsi insanlığa nice büyük armağanlar getirmişler.


Sonsuz bir değişimin önündeyiz, içindeyiz. İnanılmaz, akıl almaz güzellikte bir evrenle beraberiz. Yaşamın, varoluşun bütün cıvıltısı, rengi, ışığı önümüzde sergileniyor. Her an hayat yeniden varoluyor. Önemli olan bu şiiriyeti duyabilmek, özümleyebilmek, hayatımızı ona göre kurabilmek, günlük küçük kavgaların, didişmelerin üstüne çıkabilmektir. İşte o zaman insan mesut, bahtiyar ve diğer insanlar için faydalı oluyor. Sabır, şükür, kanaât, edep ve tevazû duyguları bize insanca yaşamanın, başarının, huzurun kapılarını açan kâinatın altın anahtarları oluyor…


SABRİ TANDOĞAN


YENİ MESAJ GAZETESİ


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]