Sayın Sibel Hanım,
9.8.2009 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, çocuklarla arkadaş olurken bütün mesele dozajı ayarlayabilmekte. Ne fazla samimi, ne fazla soğuk olmadan insanca, medenice, efendice bir alaka kurabilmek. Ben annemle bir arkadaş gibi büyüdüm. Ama her zaman anneme karşı büyük, çok büyük bir saygıyla hareket ediyordum. Annem de bir tek gün laubaliliğe kaçmadan, dozajında, efendice, saygıyla hareket etti ve bu hep böyle sürdü. Annemi bugün de çok ama pek çok seviyorum. Annem, 1982 yılında vefat etti. Ama her gün evin içinde gibi. Onunla öyle güzel bir arkadaşlığımız vardı ki. Çocukların kavga etmesi de hiç hoş değil. Herhalde paylaşmayaı öğrenmemişler ve siz o duyguyu onlara verememişsiniz. Paylaşmak ki dünyadaki duyguların en güzeli, en erişilmezidir. Tatlılıkla, yumuşaklıkla bu duyguyu onlara kazandırın ve yine aynı incelikle onları birbirine dost edin. Mümkün olduğu kadar ikisine de eşit davranın. İkisine de güzellikleri beraber paylaştırın. Onlarla beraber kitap okuyun. Onlarla beraber yorumunu yapın. Çocukların hiçbirine sivrilik yapmaları, mızıkçılık yapmaları için imkan tanımayın. Bazan beraber resim çalışmaları yapın, ortaya bir model koyun ve onu ayrı ayrı defterlere beraber çizin. Bazan bir müzik eserini beraber dinleyin. Bu Beethooven’in, Mozart’ın bir eseri olabilir. Bazan bir kır gezintisine çıkın, mümkünse gördüğünüz güzellikleri tutacağınız günlüklere yazın. Daha düşünülürse yüzlerce çeşit meşgale bulunabilir.
Şimdilik burada son veriyor, yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan