Çok Sevgili Aziz Büyüğümüz ve Çok Değerli Site Dostları,
Sizleri, sonsuz hayırlar ve güzelliklerin üzerinize olması dileğiyle bir kez daha selamlıyor ve sayın büyüğümüzün yıllar evvel kaleme alınmış dört bölümlük bir köşe yazısının ilk bölümü ile başbaşa bırakıyorum.
Selam, saygı ve sevgilerle hoşçakalın...
Çiğdem Seçkin Gürel
Hoşgörü (1)
Sevgi, saygı ve hoşgörü birbirini tamamlayan, bütünleyen, hayatı yaşanmaya değer kılan üç ana unsurdur. Bir sacayağı gibidir. Ama bana sorsanız, en önemlisi hangisi diye, “hoşgörüdür” derim. Hayatta kusursuz, noksansız, hatasız insan yoktur. Hepimizin, tek istisna olmadan hepimizin, zayıf tarafları vardır. Ya tamamlanacak eksik taraflarımız ya da törpülenmesi gereken sivriliklerimiz vardır. İşte o zaman hoşgörü imdâda yetişir. Hoşgörü ile birbirimizi sevebilir, sayabiliriz. Kabul edebiliriz.
Batıda hoşgörü hakkında binlerce kitap yazılmış, konu her yönü ile didik didik edilmiş, araştırılmış, incelenmiş ama yine de sağlam bir temele oturtulamamış. Yıllarca o kitapların bir kısmını okudum. Ama yine de aradığımı bulamadım. Bu işi dünya kültür tarihinde en iyi halleden Yunus olmuş, bana kalırsa. Öyle bir söz söylemiş ki, meseleyi kökünden hallediyor. Ne demiş Yunus: “Yaradılanı hoşgör, Yaradandan ötürü”. “Neden hoşgörülü olmalıyız, mecbur muyum ben?” sorularına kimse doğru dürüst bir cevap getiremedi. Ama Yunus, büyük Yunus, bu soruyu öyle bir cevaplandırıyor ki, diyecek söz kalmıyor. İnsan Yunus’un mısraını okuyunca, tatmin oluyor, “Evet,” diyor, “ben insansam eğer, hoşgörülü olmaya mecburum”.
Tasavvufta bir söz vardır: “Allah, Allah’lığını kimseye vermez.” diye. Tam kâmil, noksansız ve her şeyden münezzeh olmak, yalnız Allah’a mahsus bir sıfattır. Biz insanız, kuluz, noksanız, kusurluyuz. El açıp dualar ediyoruz: “Kulluk edemedim, affına geldim.” diye. Birbirimizi ancak hoşgörü ile benimser, kabul ederiz. Hatalı, kusurlu, bazı yönleriyle sivri, bazı yönleriyle noksan bir varlığı ancak, “Yaradılanı hoşgör, Yaradandan ötürü” diyerek sevebiliriz. Hoşgörünün olmadığı yerde sevgi de yoktur, saygı da. Yunus, “Taş gönülden ne biter” diye sorar. Tabii hiçbir şey. Önemli olan o taş gibi gönlü, o ipek gibi olan insan gönlünü, sevginin, saygının, hoşgörünün çiçeklendiği bir mübarek mekân haline getirebilmektir. O zaman “ben” gider, “sen” kalır. Nefsin egemenliği yıkılır. Yerini aşk alır, ihlâs alır, şefkat, merhamet ve hizmet heyecanı alır.
SABRİ TANDOĞAN
YENİ MESAJ GAZETESİ
30 Nisan 1998 Perşembe