Aziz Büyüğümüz, Sevgili Babamız,
Sonsuz şükürler olsun bir doğum gününüzü daha kutlarken inşallah sağlıklı, huzurlu, mutlu nice hizmet yılları diliyor, ellerinizden hürmetle öpüyoruz.
İnşallah size layık evlatlar olabilmek niyazı ile bütün dostlara selamlar, sevgiler, saygılar…
Çiğdem Seçkin Gürel
Sabredenlere, birbirlerine sabrı ve Hakkı tavsiye edenlere huzurun, mutluluğun kapıları açılır. Yunus, “kakımak” kelimesiyle bunu ne güzel anlatır. Kakımak, biliyorsunuz, her şeye itiraz etmek, karşı gelmek, her zaman, her yerde, herkesle kavgada olmak, olay çıkarmak, tartışmak demek…
“Kakımak olaydı ger
Muhammet de kakırdı
Vara yoğa kakırsın
Sen derviş olamazsın…”
Olan, olması gerekendi diye yola çıkmak ne güzeldir. Bizi huzura ve güzelliğe götüren merdivenin ilk basamağı hoşgörüdür. Hoşgörü ile geceler aydınlanır, kışlar bahara erer, dostluklar doğar, sevgiler büyür, bakırlar altınlaşır, hoşgörü ile varoluşumuzun bilincine ulaşırız. Sevgi, saygı, ilgi, hoşgörü bizi bize yaklaştırır. Katılığın, hoşgörüden uzaklığın, sertliğin, kabalığın egemen olduğu insanlarda ne sevgi vardır, ne saygı… Ne edep vardır, ne incelik… Dolayısıyla hayır da yoktur onlarda…
Hoşgörüden uzaklık, kendimize ve davamıza güvensizliğin en belirgin işaretidir. Hoşgörüde, müsâmaha ve tahammül etmek vardır. Hoşgörü, kayıtsızlık ve adamsendecilik değildir. Uzun bir nefis eğitimine ihtiyaç gösteren güzel bir huydur. Ancak bazı manevi güzellikler, bazı değerler sonunda kazanılır. Öyle birden karar vermekle olacak iş değildir. Önce lâmba yanar, sonra pervane etrafında döner.
Hoşgörüye giden yolu Yunus’un göstermesi boşuna değildir: “Yaradılanı hoşgör, Yaradandan ötürü”. Kendi nefislerini, egolarını put edinen kimselerin hoşgörüyle ulaştıkları görülmemiştir. İlle benim dediğim olacak diye tepinenler, önce ben sonra yine ben diyenler, insana saygı duymayanlar nasıl hoşgörülü olabilirler?
Mümkün mü? Çağımızın neronları, nemrutları, firavunları içinde hoşgörüye ulaşmış bir kişi gösterebilir misiniz?
İnsanları hoşgörüden uzaklaştıran, cehalet başta olmak üzere, menfaâtlerine düşkünlük, düşünceden uzaklık, alışkanlıklar, korkular ve komplekslerdir. Nefsini bilen, Rabbini bilir. Kendini tanı sözü, insanlık kültür tarihi kadar eskidir. Anlayışsızlık, insanda, kendisinin hiçbir hata ve kusuru olmayacağı şeklinde bir inancın yerleşmesinden gelir ve her hata ve kusuru etrafındakilerde aramasının sonucudur.
Sabri TANDOĞAN
YENİ MESAJ GAZETESİ
1 Mayıs 1998 Cuma