Efendim,
Hepinize feyiz, rahmet ve bereketlerle dopdolu bu güzel günlerde yeniden selam ve sevgilerimi sunuyor ve izninizle çok değerli büyüğümüzün iki bölümlük bir yazısının ilk bölümünü ekliyorum.
Sonsuz esenlikler dileğiyle...
Çiğdem Seçkin Gürel
Zaman ve İnsan (1)
Bazı kimseler vardır. Sabahtan akşama kadar çırpınırlar, koşuştururlar. Ama bir türlü işlerini yetiştiremezler. Bunun için de üzülürler, kahrolurlar. Yatma vakti gelince yorgun, bîtap, perişan kendilerini yatağa atarlar. Uyumaya çalışırlar. Öyle uykudan ne hayır gelirse… Hayatta her şeye olduğu gibi uykuya da hazırlanmak gerekir. İnsan ya ibadet ederek, ya zikir yaparak, ya kendisine huzur, manevi neşe, rahatlık veren bir yazarı okuyarak yavaş yavaş uykuya hazırlanır. Yatağa problem götürülmez. İnsan yatağa girdiği zaman kendini her şeyden arınmış, temizlenmiş, bir melek gibi hissetmelidir. O zaman az bir uykudan bile İlhan Berk’in tabiriyle, yüzyıl uyumuş gibi kalkılır. Ben, ona “kuş uykusu” derim. Dinlenmiş, huzur bulmuş, mutluluk içinde kalkılır. Sıkıntılarla, çırpınmalarla, ihtilâç içinde geçen, korkunç rüyaların görüldüğü on bir saatlik bir uykudansa, iki, üç saatlik bir kuş uykusu daha güzeldir. “Nereden biliyorsun?”, diyeceksiniz: “Kendimden”. Gerek okul hayatımda, gerek çalışma hayatımda bir gün geç kalmadım, şükürler olsun. Randevularıma muhakkak verdiğim vakitten önce giderim. Ne yaparsam yapayım ondan zevk alarak yaparım. Ben de Japonlar gibi düşünüyorum. Hayatta basit, önemsiz, sıradan hiçbir şey yoktur. Her iş son derece önemlidir. Bir ayakkabı boyamak, bulaşık yıkamak bile son derece ciddiyet isteyen bir iştir. Çünkü hayatta her şey son derece önemli ve birbirine bağlıdır. Düşünün çok tanınmış, çok pahalı bir lokantaya gidiyorsunuz. Siparişinizi veriyorsunuz. Kirli bir tabakta yemek önünüze getiriliyor. Ne kıymeti kaldı? Evet, bir lokantanın iyi hizmet vermesinde, bulaşıkları yıkayan kimsenin de, büyük, çok büyük bir katkısı vardır. O, işini baştan savma yaparsa, lokantanın da adı rezil olur.
Bir kitabın, bir derginin, bir gazetenin çıkmasında, rahatça okunmasında tashihi yapan kimselerin çok büyük, çok değerli yerleri vardır. Geçen gün, elli yıla yaklaşan dostluğumuzla her zaman iftihar ettiğim Bilgi Kitabevi ve Yayınevinin sahibi Sayın Ahmet Küflü ile konuşuyorduk. Söz döndü dolaştı tashih konusuna geldi. Adı efsaneleşmiş bir zatla tashih işleri yürütülürdü: Musahhih Zeki Bey… Ahmet Bey, Zeki Bey’e çok kıymet verir, ondan hayranlıkla bahsederdi. O gün söz döndü, dolaştı, Zeki Bey’e geldi. Bir anısını anlattı: “Bir kitabın hazırlık aşamasındaydık.” diyor, Ahmet Bey. “Kendi matbaamızda sabahlara kadar çalışıyorduk. Bir gece tam 2:30’da kapı çalındı. Açtık, baktık: Zeki Bey. Ta Aşağı Ayrancı’dan Meşrutiyet Caddesi’ne kadar yürüyerek gelmiş. ‘Efendim,’ diyor, ‘bir virgül yanlış kullanılmış. İçime sinmedi, uyku tutmadı. Onu düzeltmeye geldim’.” Düşünün efendim, Zeki Bey, bir virgül için gece 2:30’da matbaaya geliyor. Dikkat ettim, Ahmet Bey bunu anlatırken, kendinden geçmişti. Sevgi doluydu, saygı doluydu, hayranlık doluydu.
SABRİ TANDOĞAN
YENİ MESAJ GAZETESİ