Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 9/8/2009 10:46:14 AM



 


Efendim,


Hepinize hayırlı sabahlar...


Çok değerli kardeşim Derya Hanım’ın da vesilesiyle bugün sizler için seçtiğim birkaç fıkra ve nükteyi paylaşmak istedim.


Hepinize çok güzel bir gün ve devamını diliyor, en içten saygı ve sevgilerimi sunuyorum...


 


 


 


Çiğdem Seçkin Gürel


 


 


 


FIKRALARDAN...


 


 


6-0 biten Fener-Galatasaray maçı sonrası GS’lı Arif, takım arkadaşlarıyla her zaman oturup sohbet ettikleri kafeye gitmek ister. Bunun için önce yaşlı bir adam kılığına girer. Kafeye girdiğinde bakar köşede yaşlı bir hanım oturmuş çayını yudumluyor. Kadın onu görünce “Arif oğlum, naber?” der. Arif çok şaşırır, hiç bozuntuya vermeden kafeden uzaklaşır. Ertesi gün biraz daha kıyafetini değiştirerek gelir. Kadın yine oradadır ve Arif’i yine tanır, “Naber oğlum Arif?” der. Arif iyice şaşırır, duymamazlıktan gelerek oradan yine uzaklaşır. Ertesi günü kıyafetini tamamen değiştirerek tekrar gider. Kadın bu defa da “Arif, naber oğlum?” deyince artık dayanamaz, “Teyze,” der, “kusuruma bakma ama nerden bildin benim Arif olduğumu?” Bunun üzerine şaşırma sırası karşı taraftadır: “Oğğlum,” der, “hala tanımadın mı: Bülent ben.”


 


 


***


Din Bilgisi dersine yeni gelen hoca öğrencileriyle tanışmaktadır. Ön sıralardan bir çocuğu kaldırarak “Yavrum, senin adın ne?” der. Çocuk “Fatih, efendim.” deyince “Ne güzel bir isim. O zaman sen bize bir Fatiha Suresi oku bakalım.” der, çocuk da okur. Sonra bir kız çocuğuna aynı şekilde sorar, çocuk isminin Kevser olduğunu söyleyince ona da “Sen de o zaman bize bir Kevser Suresi oku, dinleyelim” der. Çocuk güzelce okur. Tam bu sırada arka sırada saklanmaya çalışan bir çocuk dikkatini çeker. “Yavrum,” der, “senin adın ne?” Çocuk saklanmaya çalıştığı yerden çıkarak “Efendim,” der, “benim adım Yasin ama arkadaşlar bana hep ‘Suphaneke’ diyorlar.”


 


***


 


Papağanı olan ve yalnız yaşayan bir işadamına çok yüklü telefon faturaları gelmeye başlayınca adam telefon idaresine şikayette bulunur ama gelen cevaba göre gerçekten bildik numaralarla konuşulmuş görünüyor. “Şu işi bir araştırayım.” der ve gece papağanı izlemeye başlar. Papağan geceyarısı kafesten sessizce çıkar, adamın defterindeki numaraları çevirip çevirip saatlerce konuşur, sonra tekrar kafese girer.


Adam bunun üzerine ertesi sabah papağanı mahzene götürür ve kanatları açık vaziyette her birinden iki yana çiviyle duvara çiviler. “Şimdi,” der “bu kadar konuşmanın cezası olarak burada bir hafta kalacaksın.” Adam gidince, papağan etrafa bakınır, bakar tam karşıda çarmıha gerili vaziyette bir heykel. Sorar: “Sen,”der “ne zamandan beri burdasın?” Heykel cevap verir: “En az bin seneden beri.” Papağan hayretle haykırır: “Ağbi ya” der, “nereyi aradın ki bu kadar?”


 


***


 


Temel birbirinden habersiz dört hanımla evlenir. Ama günün birinde kadınların birbirlerinden haberi olur. Bir araya gelip Temel’i bir güzel döverler. Sonra biri bir, diğeri bir kolundan biri bir bacağından diğeri bir bacağından tutup kendinden geçmiş halde olan Temel’i kapıya atmak için merdivenden sürükleyerek indirirken kafası merdivenlere çarpan Temel sızlanmaktadır:


 


“Ahhh, ne vardı dört hanım alacak. Peş tane alsaydum, şimdi o da kafamı tutarıdu.”


 


 


***


 


Temel’le Dursun, İstanbul'da bir berbere girerler. Hava atmak için Karadeniz erkeğinin çok cesur olduğunu, sabunsuz traş olduklarını iddia ederler. Dursun ilk denemeyi biraz zor ve acılı da olsa kendisinde yaptırır...


 


Dursun'un traşı canhıraş biçimde bittikten sonra Temel koltuğa oturunca berber sorar,


 


- Efendim, siz de Karadenizlisiniz, sizinki de mi sabunsuz?


Temel, bunun üzerine bir berbere bakar, bir de perişan haldeki Dursun’a:


 


“Ağbi,” der, “ben de Karadenizliyim ama ben ana tarafından İstanbul’luyum.”


 


 


*** 


 


 


Din Bilgisi dersinde hoca bir ara uyuklayınca çocuklar hocayla alay etmeye başlarlar, “Hocam derste uyudunuz.” diye kendisine takılırlar. Hoca şiddetle reddeder: “Ben,” der, “asla derste uyumam. Ben sadece ruhumu dinlendirmek için Mevlana Hazretleri’ne kadar uzanmıştım. Hazretle biraz sohbet ettik, sonra hemen geri döndüm.” Bunun üzerine aradan biraz zaman geçtikten sonra sınıfın en muzip öğrencisi sıranın üstünde uyumaya başlar. Hoca kükrer, “Benim dersimde uyumak kimin haddine” diye dürter. Çocuk: “Hocam,” der, “ben uyumuyordum ki. Ruhumu dinlendirmek için Mevlana Hazretleri’ne kadar bir uzandım, sohbetinde bulundum. Dönerken Hazret size selamlarını söyledi. ‘Hocana söyle, epeydir uğramıyor, gelsin biraz sohbet edelim’ diyor.”


 


 


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]