Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 10/20/2009 11:32:02 AM


 


Çok Sevgili Büyüğüm ve Kıymetli Gönül Dostları,


Hepinizi çok iyi olmanız dilek ve ümidiyle selamlıyor, bütün günlerinizin, sevinç ve mutluluklar içinde geçmesi duasıyla sevgili büyüğümüzün yeni bir yazı dizisini paylaşıyorum.


 


Gönül dolusu sevgiler, saygılar, selamlar...


 


 


 


Çiğdem Seçkin Gürel


 Bilgi ve Yaşantı (1)


Vaktiyle bir kundura tamircisi yaşarmış küçük bir ilçede. Kendi halinde, sessiz, sâkin, efendi bir insan. Yalnız… Kimsesi yok. Çevresinde sevilen, sayılan bir insan. Derdi olan ona gidiyor. Sıkıntısı olan ona koşuyor. Elinden geldiği kadar insanlara yardımcı oluyor. Faydalı olmak için çırpınıyor. Onu ziyaret eden dert verip, derman alıyor. Bir gün o ilçeye münâdiler geliyor. O devrin habercileri… Filanca gün, ülkenin en büyük hadis bilgini, falanca camide ikindi namazından sonra ders verecek diyerek ilçeyi dolaşıyorlar. Haber veriyorlar. Beklenen gün geliyor. Namazdan sonra herkes heyecan içinde Hadis bilginin söze başlamasını bekliyorlar. O sırada bizim kundura tamircisi ayağa kalkıyor, kapıya doğru yürüyor. Çıkıp gidiyor. Herkes hayret içinde. Bir türlü anlam veremiyorlar. Nasıl olur? Böyle büyük bir bilgin gelsin de, sen dinleme. Olacak iş mi bu? Her kafadan bir ses çıkmada. Nihayet cemaattan biri: “Biz bu zâtın nice iyiliklerini gördük. Gelin, bu boş konuşmaları bırakalım da, içimizden bir grup arkadaş, dersten sonra gitsin, kendisiyle konuşsun. Belki bilmediğimiz bir incelik vardır. Ön yargılı olmayalım: ‘Zan ile yakiyn hasıl olmaz.’ derler.” Kabul edilir bu önerisi. Ders bittikten sonra birkaç kişi kundura tamircisini ziyaret ederler. Gidişinin sebebini sorarlar. O, derin bir iç geçirir, düşünceye dalar ve “Ah efendim,” der. “Hiç sormayın. Bundan on yıl önceydi. Yine büyük bir Hadis bilgini geldi. Merakla, heyecanla koştum, dinledim. Not aldım. Dersin sonunda o büyük bilgin, ‘Arkadaşlar,’ dedi, ‘Size on hadis yazdıracağım. Sizler en kısa zamanda bu hadisleri günlük hayatınızda yaşayıp, uygulayacaksınız. Size emanet bırakıyorum.’ Ah efendim, ben nasıl yanmayım? O kadar gayret ettiğim halde, on yıl geçmesine rağmen, o hadisleri istediğim gibi yaşayamadım. Beni bağışlayın. Şimdi hangi yüzle sayın bilginin karşısına geçip, ondan yeni hadisler öğrenmek talebinde bulunayım…”


Bu anektodu okuyalı kırk yıla yakın bir zaman geçti. Unutamadım. Sürekli üzerinde düşündüm. Bana son derece anlamlı geliyor. Hepimizin bu konu üzerine eğilip üzerinde durmamız gerekli. Günümüzde özellikle son yıllarda bilgisayarların yaşantımıza girmesiyle yepyeni durumlar ortaya çıktı. Bilgi bankaları kuruldu. Arkasından internet ortaya çıktı. Normal bir ücret karşılığında bir bilgi bankasına üye oluyorsunuz. İstediğiniz zaman, istediğiniz kadar bilgi önünüze anında seriliyor. Hem de ne bilgi. En önemsiz gibi görünen konular en ince nüanslarına kadar oya gibi işlenmiş, size sunuluyor. Ansiklopediler artık işportaya düştü. Bazı gazeteler bile, satışlarını artırmak için, promosyon olarak ansiklopedi veriyorlar. Ve her tarafta bilgi yarışmaları…


Bir bilgi tutkusu ki günden güne bizleri sarıyor, sarmalıyor. Kötü mü? Hayır, ne münasebet… Çok iyi ama bir şartla. Unutmayalım ki, bilgi, gaye değil vasıtadır. Yunus ne güzel söylüyor:


“İlim ilim demektir


İlim kendin bilmektir


Sen kendini bilmezsin


Ya nice okumaktır.”


 


(...devam edecek)


 


SABRİ TANDOĞAN


YENİ MESAJ GAZETESİ, 1998


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]