Efendim, hepinize en güzel dileklerle Merhaba...
Bugün yine sevgili büyüğümüzün bir devam yazısını sunuyor, sevgi ve saygı dolu dostluklar, verimli çalışmalarla geçecek sevinç dolu, çok güzel bir gün diliyorum...
Hoşçakalın...
Çiğdem Seçkin Gürel
Bilgi ve Yaşantı (3)
Bazen bir anlamlı tebessüm, bir tek güzel söz bir insanı ölümden döndürebilir… İntiharın eşiğinde olan nice insan böyle durumlarda bir bakışla, sıcak, içten, samimi bir hitapla, ses tonu ile, gönle nüfuz eden bir konuşma ile, güzel, ince, zarif bir davranışla ölümden dönmüşlerdir. Yunus “Şu cihan cehennemin / yağ ile bal ide bir söz.” der. Bir küçük hediye, bir küçük ilgi, bir sımsıcak selam, yaşama gücünü yitirmiş bir canlılık bir insanı hayata döndürebilir. Ona yeniden bir canlılık, yaşama sevinci kazandırabilir; mutlu, huzurlu, başarılı bir insan olmasını sağlayabilir.
İnsanı insan eden yine insandır. Hayat yaşamak varolmak varoluşun çılgın lezzetini duymak hiçbir kelimeyle, sözle, kitapla, anlatılamayacak kadar büyük yüce muhteşem bir olaydır. Ve hayat bizzat yaşanan, yaşanması gereken şahsi bir maceradır. Yunus “bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” der… Yaşamak bir aşktır, şiirdir. Kimse bir başkası adına onun hayatını yaşayamaz. Bir güzellikle ürperemez. Bir vermenin bir paylaşmanın güzelliği, bir estetik duyarlık ancak kişisel olarak algılanabilir. Ancak insanın kendisi “Sevdiğimi demez isem, sevgi derdi boğar beni” diyebilir. Bizler bildiğimizi sandığımız hususlar kendi hayatımıza mal edip kendi yaşantımız içinde, aşka, heyecana, şiire, varoluşun dayanılmaz ürpertisine çeviremezsek sadece ama sadece papağanlık yapmış oluruz…
“Aşk, ilmin yarısıdır” diye bir söz vardır. Bilgiler uygulandığı zaman değer kazanırlar. Bilgiler uygulanıp, yaşanıp davranışa dönüştükleri zaman vardırlar. Varlıkları böylece kanıtlanmış olur. Açık konuşalım, artık bu çağda hiç kimsenin yaşamadıkları bilgileri bozuk plak gibi tekrarlayan insanlara, sevgi, saygı, hayranlık duydukları görülmüyor. Bu çağın insanlarının bilgiye karnı tok. Davranış istiyorlar örnek istiyorlar, söylenenle yaşanan arasında paralellik istiyorlar. Yoksa “Onun kendi bilgisinin kendine hayrı yok, kendi söylediğini kendi uygulamıyor; geç onu palavracının biridir o.” diyorlar. Bu çağın insanlarının sözüyle değil, özüyle, parlak nutuklar ile değil, güzel, samimi, içten davranışlar ile örnek olacak insanlara ihtiyacı var. Ancak, sözü ile değil, fiili ile örnek olanlar, insanları etkileyebiliyor. Onları iyiye, doğruya, güzele götürebiliyor. Onlara yepyeni bir dünyanın zevk dolu, ışık dolu, şiir dolu kapısını açabiliyor.
SABRİ TANDOĞAN