Çok Sevgili Büyüğüm ve Çok Değerli Gönül Dostları,
Bütün güzelliklerin sizlerle olması dileğiyle hepinize Merhaba...
İki gün evvel kendisini ilk defa ziyaret etmek nasib olan Ankara’nın manevi hanım sultanlarından, koşulsuz, tam bir teslimiyet ve bağlılık örneği Ayten Anne o gün bir cümlesinde şöyle anlattılar içlerindeki sevgiyi:
“Yarabbi, diye dua ediyorum, Sen bana öyle uzun kollar ihsan buyur ki o kollarla dünyadaki bütün insanlara, ister inanmış, ister inanmamış olsun, her ne sıfatta olursa olsun uzanabileyim, onları kucaklayabileyim, hepsini bağrıma basabileyim.”
Efendim, bu muhteşem sevgiyi yaşayanlardan, kendisiyle ve bütün evrenle dost ve barışık kimselerden olabilmek duasıyla sizleri gönülden sevgi ve saygılarla bir kez daha selamlıyor ve sevgili büyüğümüzün yeni bir yazı dizisi ile başbaşa bırakıyorum...
Hoşçakalın...
Çiğdem Seçkin Gürel
Yabancılaşma (1)
Yabancılaşmanın etkisi her gün biraz daha çoğalıyor, büyüyor. İnsanoğlu kendinden uzaklaşıyor. Kaçıyor kendi özbenliğinden. Çevre hep bu tür insanlarla doluyor. Sevgiler, içtenlikler uzak, bağlılıklar gösterişe, çıkara, küçük hesaplara dayanıyor. Herkes işini zoraki yapar gibi. Ekmeğini yediği işini, uğraşını, mesleğini aşkla, heyecanla götüren kaç kişi gösterebilirsiniz? Yıllar önce hikâyeci Bekir Yıldız yazdığı bir kitabın adını “Evlilik Şirketi” koymuştu. Günümüzde nice evlilikler bir şirket gibi. Hep hesap, kitap, çıkar üstüne kuruluyor. Aynen bir şirket kurar gibi. Menfaatlar, hem de minicik çıkarlar çatıştığı zaman, o evliliğin yerinde yeller esiyor. Medya tümüyle aşktan, şevkten, ihlâstan uzak. İstisnalar da kaideyi bozmuyor. İhlastan en çok bahsedenlerin, ondan en fazla uzaklaştığını görüyoruz. Bazı ekranların ilk günleri ile şimdiki hallerini görseler, aradaki negatife doğru korkunç gelişmeler karşısında, acaba o ekranların yayına girmesi için ilk günler çırpınan, beyaz bulutlar kadar temiz yürekli insanlar, ne derlerdi, nasıl acı ve ıstırap içinde kalırlardı.
Birtakım önyargılar içimize öyle işlemiş ki… Bazı ekranlara sürekli çıkarılan, yüzünden, ifadesinden, sesinden melanet akan birtakım hatun kişiler, entel görünmek uğruna, o ekranlarda, o sözümona inanmış kişilerin ekranlarında boy gösteriyorlar. Her vesile ile inanmışlıktan uzak yaşadıklarını haykıra haykıra söylüyorlar, hem de… Köle bile olamayacakları bazı kimseleri, yerden yere vuruyor, onlara hakaretler ediyorlar. Sahte sevgiler onlara, sahte ödüller onlara, sahte saygılar onlara… Efendiler, iş mi yaptığınızı sanıyorsunuz? Şunu hiç unutmayın. İtalyanların bir atasözü var: “Düşman çiçek göndermez.” diye. Siz istediğiniz kadar sahte gülücüklerle o çağdaş firavunlara şirin görünmeye çalışın, onlar sizi adam yerine bile koymuyorlar. Alay konusu oluyorsunuz. Farkında değilsiniz. Sizinle aynı görüşte olanlara, o görüşleri için her şeylerini ortaya koyanlara yan bakma, küçümseme… Bir gün bu toz bulutu dağılıp da, atlı kim, yaya kim ortaya çıktığında gerçekleri göreceksiniz, ama vakit geçmiş olacak.
Günümüzün en çok kullanılan kelimelerinden biri de stres. Stres aşağı, stres yukarı. Hani insanın “Kardeşim bir su ver, stressiz tarafından olsun.” diyeceği geliyor. Sonra deli gibi sigaraya saldırıyorlar. Gelsin içki, o da olmadı gelsin uyuşturucu. Stresinizi sevsinler cici beyler, cici hanımlar…
Neden böyle oluyor? Sebep ne? Telaş etmeyin, bağırmayın, efendim, “ekonomik koşullar” diye ukalaca nutuklara başlamayın. Çok dinledik. Bıktık artık. Sadece siz fıtratınızdan uzaklaşıyorsunuz. Onun için her şeye yabancılaşıyorsunuz. Mesele bu…
(...devam edecek)
SABRİ TANDOĞAN