Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 11/10/2009 6:25:08 AM


 

Hayırlı günler dileğiyle efendim...

 

Çiğdem Seçkin Gürel

 

Yabancılaşma (3/3)

Olaylar, oldukları şekliyle bizi aldatmasınlar. Dış görünüş her zaman yanıltabilir insanı. Gölgede görülen bir renk, ışıkta değişiverir. Hiçbir şey gerçeğini öyle bir anda vermez. Düşünce adamı; yeniden düşünen ve şimdiye kadar üzerinde düşünülmüş şeylerin asla yeterince düşünülmemiş olduğu kanaatine varan kimsedir. En büyük eksik düşünce yanlışıdır.


Bilmek demek, en ufak şeyin, bütüne nasıl bağlandığını anlamak demektir. Bakmak başka, görmek başkadır. Görmek demek, parçanın bütündeki yerini dikkatle incelemek, duymak, içine sindirmek, yeni bir bakışla, esas olan bütünü kavrayabilmektir. Sadece bakmak bir şey ifade etmez, anlayabilmektir görmek. Önemli olan ayrı ayrı parçalar arasındaki doğal ilişkiyi sezebilmek, bütünün ruhunu, anlamını çıkarabilmektir. Bilmek demek, en ufak bir olayın, en küçük bir parçanın bütünle bağlantısını kurabilmek, sezip anlayabilmek demektir. Her varoluş diğer nesnelerle, oluşumlarla ortaya çıkan bir bütündür. Onu tek olarak görmek, müstakil olarak görmek, aradaki bağlantıyı algılayamamak bizi bütünden uzaklaştırır. Böylece varacağınız sonuçlar da bizi aldatır. Bilim, bize bilmediğimiz çok şey öğretti. Fakat aynı zamanda öğrendiğimiz şeyleri ne kadar az anlayabildiğimizi de gösterdi. Dış görünüş yanıltır. Her şey bilgi ve sezgi ile, tam bir gerçek aşkı ve araştırıcılık ruhuyla bakıldığı ölçüde sırrını verir. En büyük eksik, düşünce yanlışıdır. Hz. Ali’nin şu sözü ne kadar anlamlı, ne kadar düşündürücüdür. “İlim bir nokta idi, onu insanlar teksir etti…” Bugün, bilgi çağı diye bas bas bağırıyoruz, caka satıyoruz, kendimizi bir şey olduk sanıyoruz ama bir o kadar da özümüzden, aslımızdan, varoluşun kanunlarından, fıtratımızdan uzaklaşıyoruz. Öyle uzaklaşıyoruz ki, bir noktadan sonra kendimizi tanıyamıyor, kendimize yabancılaşıyoruz. Çılgın bir sürat asrında yaşıyoruz. İnsanda düşünce yeteneği gittikçe yok oluyor, dumura uğruyor. Hızlı yaşam temposu içinde bir şeyler göremiyor, sezemiyoruz. Einstein, “Bu çağın en büyük dramı, insanın bir gülün açılışındaki harikulade güzelliği görememesi, sezememesi, hayret duygusunu kaybetmesidir.” diyor. Her şey bizi bizden uzaklaştırıyor, dikkatimizi başka taraflara çekiyor. Sonra tam bir panik ve şaşkınlık içinde “Aynalar söyleyin bana ben kimim?” diyoruz. Bu çılgın gidiş içinde artık insanlar, “Ben kimim, neden dünyaya gönderildim, varoluşumdaki hikmet nedir? Neden yaşıyorum, nasıl yaşamalıyım, nasıl bir hayat sürmeliyim ki, sonunda, son nefesi vermeye sıra geldiğinde pişman olmayayım, eyvah yanlış yaşadım, hayatımı rezil ettim demeyeyim?” diyemiyor. Bu çılgın hayat temposu, bu delice gidiş, uyuşukluk ve alışkanlık gözleri kör ediyor. Koyu bir sis içinde gerçek görünmez oluyor. Her şey “doğal” denilen yalana gömülüyor. Yunus: “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” der. İşte biz bu ulu nazarı kaybettik. Ürpermeyi, hayran olmayı, hayret etmeyi kaybettik. Necip Fazıl’ın tabiriyle güneşi cebimizde unuttuk, dışarıda cılız ve sahte mum ışıkları arıyoruz. Kimileri bulduğunu sanarak aldanışların en büyüğünü yaşıyor…


“Otuz üç yıl saatim işlemiş, ben durmuşum.


Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.”


Bazıları, yetişebilmemiz, gelişebilmemiz için şartlar elverişli değil diyecekler. Doğru, ama lotüsü unutuyoruz. Bir zambak türü olan lotüs bataklıkta yetişir. Son derece güzel çiçekler açar. Bataklıktaki iğrenç kokuları, çıkardığı harikulade güzel koku ile bastırır, nefis bir kokuya dönüştürür. Bu, güzelliğin zaferidir. İyinin kötüye galebesidir. Bu sabırla, tahammülle, çirkin olandan, pis ve iğrenç olandan iyiyi, güzeli, temiz ve yüce olanı çıkarmak demektir.


O halde biz ne bekliyoruz?


            SABRİ TANDOĞAN



 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]