Çok Sevgili Sabri Amca,
Mübarek ellerinizden öpüyor, size ve tüm gönül dostlarına yürekten saygılarımı sunuyorum.
Öncelikle geçen ay size kardeşimle ilgili yazdığım ve sizi üzdüğü için günlerdir kendimi affedemediğim yazı için defalarca özür diliyorum.
Çiğdem hanımefendinin hafta sonu yazdığı sizinle sohbet yazısında bir bölüm vardı:
Çiğdem hanımefendinin:" Efendim, bazı kimseler zikir çekerken belli sayılarda olması gerekir diyorlar. Zikirde sayı önemli mi?"
Sorusu üzerine sizin cevabınız:
- "Zikirde sayı değil aşkla yapılmış olması önemli. Gerçek mürşitler ya sayı koymazlar ya da talebenin kaldırabileceği bir sayıyı önerirler. Herkesin kaldıracağı ağırlık farklı farklıdır. Halter gibi aynı. Orada da sporcular kendi kilolarına göre bir ağırlığı kaldırıyorlar. "
Buradan esinlenerek daha önce bir dergide okuyup beğendiğim ve hepimizin farkında olması gerektiğini düşündüğüm bir şeyi buradan izninizle paylaşmak istiyorum.
DERVİŞ VE KIZ
Derviş, eteğinde taşıdığı bir kucak dolusu elma ile bozkır sıcağında bayırları aşan bir genç kıza rastlamıştı. Yorgunluktan kızın yanakları al al olmuştu.
Derviş merakla sordu:"Neden o kadar çok doldurdun eteğini, kızım?" dedi."Nereye gidiyorsun böyle, alı al, moru mor bu sıcakta?"
Elma dolu eteğini tutan kız, burnuyla uzaklarda bir tarlayı işaret etti:
"Sevdiğim, ilerideki tarlada çalışıyor" dedi."Ona elma götürüyorum."
Derviş boş bulundu, sordu:
"Kaç elma götürüyorsun, kızım?" dedi.
Böyle bir soru karşısında kız önce şaşırdı, sonra kınayan gözlerle Derviş"e baktı, ve şu yanıtı verdi:
"İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?"
Bu yanıtı duyan Derviş utançtan kıpkırmızı kesildi ve kimselere göstermeden, elindeki tespihin ipini kopardı, tanelerini çevreye saçtı.
Sağlıkla Allaha emanet olmanız dileklerimle.