Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 12/7/2009 2:48:42 PM


 




Aziz Büyüğümüz ve Sevgili Dostlar,


 


Sayın büyüğümüzün yıllar önce kaleme almış olduğu, dört bölümlük çok anlamlı bir köşe yazısının ilk iki bölümünü bugün sizlerle paylaşıyoruz.


 


Her iki dünyada saadetimize vesile olacak faydalı bilgilere erişebilmek niyazı, yeni başladığımız haftanın sonsuz güzellikleri de beraberinde getirmesi duası ile...


 


 


Hoşçakalın...


 


 


Çiğdem Seçkin Gürel


 


 


Kültür Nedir? Kültürlü İnsan Kimdir? (1, 2)


İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi’nden bir asistan okurum, “Efendim,” diyor, “Arkadaşlarımla günlerdir tartışıyoruz. Bir sonuca varamadık. Konumuz kültür nedir, kültür olayının özellikleri incelikleri nedir? Kime kültürlü insan derler, kültürlü denilen kimselerin ayrıcalıkları özellikleri nedir? Bizlerin de bu sıfata layık olabilmek için hangi vasıflara sahip olmamız gerekir? Bu konuda bizi aydınlatır mısınız? Kafamızdaki karışık düşüncelere ışık tutar mısınız? Yalnız sizden ricamız bizi kitaplarda yazılan şablonlanmış, beylik, genel cevaplar değil sadece kendi gönlünüzden aksettiği şekilde bize ışık tutmanız olacak. Ansiklopedik bilgilere karnımız tok yıllardır bunları dinleye dinleye, okuya okuya artık gına geldi ne hikmetse kafamızdaki sorular bir  türlü çözüm bulamadı aydınlanamadık. İçimizin karanlıklarından kurtulamadık. Adı aydına, kültürlüye çıkmış bir takım kimselerle yaptığımız görüşmeler kafamızdaki soruları, içimizdeki karanlıkları büsbütün arttırdı. Durum bu efendim. Yardımlarınızı bekliyoruz. Saygılarımızla.


Değerli okurum çok yerinde, son derece önemli bir soru sormuşsunuz. Şimdi Allah’ın müsadesi nispetinde sorularınızı cevaplandırmaya başlayalım. İnşallah bu cevaplar sizleri tatmin eder kafanızdaki değerler sisteminde gerçek yerlerini bulur. Hayatta öyle sorular var ki onlar gerektiği şekilde cevaplandırılmazsa insan huzura kavuşmaz. O sorularla beraber pek çok husus da karanlıklarda kalır, ve giderek yaşamak insanlar için bir yük, bir ıstırap hatta yerine göre bir işkence haline gelir.


Efendim, kültür Latince kökenli bir kelime, lügat manası sürmek, ekmek, işlemek anlamına geliyor. Mesela botanikte bazı kültür bitkileri var. Bir yerde yemeğe davetlisiniz sofraya mantar getirdiler tereddüt içindesiniz acaba yesem zararlı olur mu, sakıncası var mı diye. Çünkü sürekli olarak gazetelerde okuyor televizyon ekranlarında seyrediyorsunuz şu kadar insan mantardan zehirlendi diye. Ev sahibi şüphelerinizi hissediyor ve “Merak etmeyin efendim,” diyor “bu kültür mantarıdır, bir şey olmaz.“ Aslında lügat manası kelimeye doğru anlamını vermişken toplum hayatındaki formalistlik, şekilcilik burada da kendini gösteriyor. Kelime öz ve hakiki manasından uzaklaştırılarak bir takım diplomalara, okunulan fakültelere, yüksek okullara, işgal edilen mevki ve makamlara göre farklı, değişik bir anlam ve içerik kazanıyor. Ne yazık ki bugün toplumumuzda egemen olan düşünce bu: Filanca, doçenttir, profesördür, genel müdürdür, bakandır, müsteşardır, yazardır, çizerdir, şudur budur, O halde o kültürlüdür, entelektüeldir, aydındır. Toplumun genel yargısı bu ama ben öyle düşünmüyorum. Beni yakînen tanıyanlar bilirler, herkese, her düşünceye saygılıyımdır; ama kendi düşünceme de saygılıyım bu nedenle toplumun düşüncesini belirttikten sonra düşüncelerime geçiyorum:


2. BÖLÜM:


Benim kültür görüşümün temeli Yunus’un;


İlim ilim demektir


İlim kendini bilmektir


Sen kendini bilmezsin


Ya nice okumaktır.


mısralarına dayanır. Okumaktan, yazmaktan, fakülteler bitirmekten, mastırlar, doktoralar yapmaktan kütüphaneleri devirmekten amaç nedir? Hep kendini tanımak, bilmek değil mi? Resulullah Efendimiz “Nefsini bilen Rabbini bilir.” buyuruyor. Eski Yunan felsefe okulunun kapısında “Kendini tanı” yazmıyor muydu? İnsan için kendini tanımaktan daha önemli ne olabilir? Büyük Yunus “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” der. Eğer bitirdiğimiz fakülteler devirdiğimiz kütüphaneler, yazdığımız deve yükü kitaplar bizde edep, saygı, nezaket, incelik, zarafet, haddini bilmek duygularını uyandırmamışsa bu boşuna bir emek değil midir? Yunus “Taş gönülden ne biter” der. Betonlaşmış bir kafa hiçbir zaman üzerinde düşünülmemiş nüansları kavranılmamış, derinliğine varılmamış, sözümona fikirlerle, düşüncelerle, kanaatlerle, hayata aykırı, insan gerçeğine aykırı, sözümona ideolojilerle, haramilik yapıp gerçek uygarlığın yolunu kesenler, Necip Fazıl’a “Yeter senden çektiğim ey tersi dönmüş ahmak” dedirtenler, üniversite rektörü olsalar ne ifade eder?


Geçen yıl televizyonda üniversite rektörlerinin, dekanlarının bir açık oturumunu dinlemiştim, çok üzülmüştüm. Orada ne düşünceye saygı, ne insana saygı ve ne de hoşgörü vardı. Sevginin zerresi bile yoktu. Kimse darılmasın gücenmesin, ben bu insanlara kültürlü diyemem. Onların işgal ettikleri makam da beni zerre kadar ilgilendirmez. Benim fakültede okurken bütün profesörlerimden daha fazla hürmet duyduğum insan, kapıcı İrfan Efendiydi. İrfan Efendi inanılmaz, akıl almaz, erişilmez, zarafeti, kibarlığı, efendiliği ile bana bir ömür boyu, yürüdüğüm hayat yolunda ışık tuttu rehberlik etti. Değerli Fransız yazarı Andre Mauriaus, “Kültür bilinen, öğrenilen, okunulan her şey unutulduktan sonra, geride kalan şeydir.” diyor. Üzerinde yıllarca düşünülmesi gereken güzeller güzeli, inceler incesi bir tanım. Hayatımda resmî tahsili olmayan öyle insanlar gördüm ki onlar güzel insanlardı, güzeller güzeli idiler. Her hareketlerinde, oturup kalmalarında, hitap tarzlarında, konuşmalarında, bakışlarında, ses tonlarında, ifade tarzlarında, yaşama üsluplarında öylesine akıl almaz bir güzellik, bir incelik, bir zarafet, bir asalet vardı ki kalp gözleri zerre kadar açık olanlar onları görünce içlerinde bir şeyler titreşirdi. Bir manevi âlemden kalplerine doğru iyi olan, güzel olan, büyük, temiz, yüce olan bir şeylerin aktığını hissederlerdi. Onlar, bakışlarında ilim, sükûtlarında ibret, duruşlarında heybet olan kimselerdi. Onlar yeryüzünün en güzel çiçekleriydiler. İddiasız, gösterişsiz, çalımsız, cakasız, patırtı gürültü etmeden, çirkin münakaşalarla kafa şişirmeden, kalp kırmadan, gönül incitmeden dinin güzelliklerini mızrak mızrak yayan ışık insanlardı. İşte onun için Yunus Emre: “Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır.” diyordu.


(...devam edecek)



SABRİ TANDOĞAN


29 Ocak 1998 Perşembe, 30 Ocak 1998, Cuma


YENİ MESAJ GAZETESİ


 


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]