B.R.R.
Çok sevdiğim Büyüğüm, Efendim,
Nasıl başlasam bilemiyorum. Dün size yazdığım “gece” ile ilgili mailden sonra ders çalışmak için masama oturmuştum. Derste okuduğum şeyler arasında “Antalya” nın adı geçiyordu. Bunu okumamla M’yi anımsamam bir oldu. Yanımda duran telefonu aldığım gibi aradım belki ulaşırım umuduyla…
Sanırım bu noktada M’yi size hatırlatmam gerekecek: 2006 yılının ilk yarısında ifa ettiğim askerlik görevimde tanıştığım asker arkadaşım. İki kere, bir buçuk yıl arayla size mail atmıştım onunla ilgili olarak. Biri askerlik zamanımda, diğeri de bir buçuk yıl sonrasında. Psikolojik rahatsızlığı için yardımınıza müracaat etmiş, ne yapabiliriz diye sormuş, ayrıca sizle beraber sitenin duasını istemiştim. Müsaadenizle burada bir anımıza yer vermek istiyorum:
Bir gün nöbetten dönmüştüm. Teçhizatla nöbet tutmuş, çok yorulmuştum. Saat 20:00 civarıydı bitirdiğimde nöbeti. Ayakta duracak halim kalmamıştı. Ancak yatsı namazını kılmamıştım. O ara M’yi gördüm koğuşta. Biraz konuştum, 00:00 – 02:00 arasında koğuş nöbeti olduğunu söyledi. İyi dedim o zaman, sen beni saat 01:00’de kaldır, yatsı namazını kılarım, ondan sonra da zaten 02:00 – 04:00 nöbetim var, oraya devam ederim. “Tamam” dedi. Gitmeden tembih ettim, bak M ağabey, ben namazı kılmadım, unutmayasın beni kaldırmayı. “Tamam, unutmam da ben yine kol saatimi kurayım 01:00’e” deyip ayrıldı. Allah razı olsun, kaldırdı beni namaz için. Gel zaman git zaman terhis olduk. Belki bir sene, belki biraz daha fazla birbirimizle hiç görüşmedik. Bir gün hatamın farkına vardım, ne olursa olsun ulaşacağım dedim, zira rahatsızlığı sebebiyle benim özverili davranmam gerekiyordu ilişkide. Telefon, mail, bilgisayar, hiçbir şey kullanmazdı zaten. Maddi imkanları da pek yoktu gerçi. Kaş İlçesinin bir köyünde oturuyordu. Derhal defterlerim arasından hatıra defterimi çıkardım askerlik zamanıma ait. Onun yazdığı sayfada bir ev numarası buldum, çevirdim. Biri çıktı, istedim kendisini, sanki bir rüya içindeydim, acaba gerçekleşecek mi diyordum, heyecan had safhada telefondan bir ses : “Sami ağabey arayacağını biliyordum” Daha nasılsın, nerelerdeydin, niye aramadın demeden direk olarak “arayacağını biliyordum” dedi. “Nereden biliyordun” diye sordum, aldığım cevap bana yalnızlığın o ana kadar hiç bilmediğim derecesini gösterdi: “Terhis olduğumuzdan beri kol saatim 01:00de her gün çaldı. Ayarını hiç bozmadım. Her çalışında da arayacağın geliyordu aklıma.” Subhanallah! “Niye daha önce aramadın be ey Sami!” Dedim kendi kendime yaptığım hatanın büyüklüğünü müşahade ederken.
Bu olaydan sonra görüşmelerimiz devam etti. Üç kez arıyorsam ikisine cevap vermez, bana dönmezdi, ama ben de alınmazdım tabii durumu bildiğim için. Üçüncüde de diğer ikisinin hıncını çıkarırdık ama. Sizle beraber sitenin duasını istemem bu olaydan sonra, 02.08.2007 tarihinde olmuştu. Siz de dua edeceğinizi söylemekle birlikte, bu arkadaşımdan ilgimi kesmememi, ona yalnız olmadığını hissettirmeye çalışmamı önermiştiniz. Gerek sizin tavsiyeniz, gerekse kendi hislerim devam etmemi sağladı. Ta ki Temmuz 2009’a geldik. En son bu tarihte görüştük. Daha sonrası defalarca aradıysam da telefonu çalmasına rağmen cevap vermiyordu. Ben de her zamanki alışkın olduğum durum deyip üstelemezdim. Ders çalışırken, “Antalya” ile karşılaşıp yaptığım aramaya, karşı taraftan cevap verildi.
Başta telefonun açılmasına sevinmiştim. Kardeşi idi telefondaki. “Nasılsın” dedim, iyiyim işte biraderi yoğun bakımdan çıkardık. Nasıl ya diye sordum, bazen diğer hastalığından dolayı da hastaneye yatardı ama yoğun bakım deyince bir şeyler olduğunu anladım. İntihar teşebbüsüne ihtimal veriyordum fakat söylemek istemeyeceğini hesaba katarak laf almaya çalıştım. Sonuç: On gün önce zehir içerek teşebbüs etmiş, yeni yoğun bakımdan çıkarmışlar ben aradığım zaman. Neye uğradığımı Allah bilir.
Efendim, askerdeyken veya öncesinde intihara teşebbüs etmişliği vardı M’nin. Konuşmalarımızda bazen bu konu da açılırdı. Her seferinde, elimden geldiği kadar incitmeden, yerli yerinde, intiharın büyük bir günah olduğunu söylerdim. Zira son konuşmada “ölümü ummak” ile ilgili bir dini kaynak var mı diye sormuştu. Ben de söylemiştim. Dilim kopaydı da söylemeseydim diyeceğim ama Hadis-i Resulullah’tı söylediğim ve soru üzerine söylemiştim. Ne için sorduğunu da bildiğim için özellikle altını çizmiştim, sadece belli şartlarda, o da “hayat hayırsa yaşat, ölüm hayırsa canımı al” şeklinde diyebiliriz, icra edemeyiz. İcra edersek düpedüz isyan etmiş olur, katil olmuş oluruz.
Bilmiyorum bu olayda benim hissem ne kadar ortaya çıkan sonuçların sebepleri açısından. Acaba gereken ilgiden daha mı az gösterdim? Acaba daha sık mı aramalıydım? Acaba konuşmalarımızda yanlış şeyler mi söyledim? Acabalar… Allah hüküm verenlerin en hayırlısıdır…Allah beni ıslah etsin diyorum, kendime diyeceğim daha çok şey var ama şimdi burada kalabalık yapmayayım ve asıl önemli olan yere geleyim.
Lütuf ki Cenab-ı Hak almamış canını. Elhamdülillah. Efendim, bu arkadaşım şuan hastanede, inşallah bir müddet sonra da çıkar. Şimdi siz ne önerirsiniz bu noktada, ne uygun olur? Bir telefon açıp “geçmiş olsun” demek mi? Sadece dua etmek mi? Birçok kısıt olmasına rağmen yanına gidip bir ziyaret etmek için uğraşmak mı? Veya gidip onu ikna edip ve gereken bütün ihtiyaçlarını karşılayıp uygun ise sizin yanınıza getirmeye girişmek mi? Veya benim aklıma gelmeyen başka bir yol mu? Bilmiyorum Efendim, belki de anlamsız şeyler yazıyorumdur. Durum biraz sarstı beni. Hangi öneri olursa olsun, siz Allah rızası için emir buyurun, ben de Allah rızası için, iyi niyetle, elimden geldiği kadar, kör topal, yerine getirmeye çalışayım. Belki haddimi aşacak seçeneklerden de bahsettim ama, siz anlarsınız Efendim, durum biraz olağandışı…
Hürmetle Ellerinizden öperim.
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
"Sevgiden bakır altınlaşır" Yazan Sami Melih
Cvp: "Sevgiden bakır altınlaşır" Yazan Sabri Tandoğan