Efendim,
Size ve çok değerli gönül dostlarına sağlık, huzur ve sonsuz güzelliklerle dolu bir gün ve devamı dileğiyle...
Çiğdem Seçkin Gürel
Büyük Yunus ne güzel söylüyor:
“İlim ilim demektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.”
Her taraf diplomalı cahillerle dolu. Necip Fazıl bu durumu ne güzel anlatıyor:
“Bıçak soksan gölgeme
Sıcacık kanım damlar
Gel de bir bak ülkeme
Başsız, başsız adamlar…”
Bilmem diyen öğrenir, bilirim diyene ne verilir? Her an uyanık, dikkatli, edepli, zarif ve ince olabilmek, yaşamak sanatıdır. İnsan dışıyla karşılanır, içiyle uğurlanır. Bu dünya darılma pazarı değil, dayanma pazarıdır. Dünyada kötü insan yoktur. Çeşitli nedenlerle içindeki güzelliği ortaya çıkaramamış insan vardır. Kur’an-ı Kerim bir mutluluk çağrısıdır. Mutluluğa en güzel çağrıdır, Allah’ı en çok sevenler, O’nu en çok zikredenlerdir. Her an ve her yerde Onunla beraber olanlardır. Gören göz. İşiten kulak, hisseden kalp için, her olay bizi Allah’a götüren bir ayettir. İç dünyamız ne ise, dışımız da odur. Dilimiz neyi söylüyorsa, içimizde o vardır. İstesek de istemesek de içimizde olan dışımıza da yansır. Hayır düşünen hayır, şer düşünen şerri söyler. Hep hayır düşünelim ki, söylediklerimiz de hep hayır olsun. Kur’an-ı Kerim’de, “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Buyruluyor. Bu dünya bilmeyene ateşten bir gömlek, bilene düğün dernektir. İçimizi edeple, sabırla, şükürle, kanaatle, sevgi, saygı ve incelikle güzelleştirelim ki dışımız da güzelleşsin. İnsan ne ekerse onu biçer. Pergamberimiz “Dünya ahretin tarlasıdır.” Buyuruyor. Ne olursak olalım, bu âlemde bir garip misafir olduğumuzu unutmayalım. Hicretin en faziletlisi, Allah’ın sevmediği şeyi terk etmektir.
Her şeye, ama her şeye, en ufak ayrıntıya bile dikkat et, saygı göster. Büyük küçük, önemli önemsiz yoktur. Gözlemci ol. Ne yana bakarsan bak, orada Allah’ın vechini görmeye çalış ki, sen de güzel olasın. Firavunun huzuruna çıksan bile, saygılı, edepli ol. Cenab-ı Hak, Hz. Musa’yı, Firavunu Hakk’a davetle görevlendirdiği zaman, “Ya Musa, Firavunla konuşurken yumuşak ve tatlı söyle.” Buyurmuştu. İnsanların en şerlisi, kendini insanların en iyisi sanandır. İnsanların değerlerini ölçmek için de, değerli olmak gerektir. İş yanına varırsan iş kokarsın, mis yanına varınca mis kokarsın. Hiçbir şeyle huzura ulaşamadım. Ne zaman Allah’tan râzı oldum, huzuru buldum. Gerçek zenginlik, gönül zenginliğidir. Hayra yol açan, o hayrı yapmış gibi olur. İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır.
Gerçeğe varmak için, berrak bir zihne ihtiyacımız vardır. Bulanık, karmakarışık, stresli bir zihinle bir yere varılamaz. Şüphesiz nefis kötülüğü emredicidir. İnsan nefsaniyetten uzaklaştığı oranda güzelliği seyredebilir, hissedebilir, sezebilir, gerçeği anlayabilir, iyiyi keşfedebilir. Mevlânâ, “Bir insanda gurur ve kibir, ağzını açtığı andan itibaren, sarımsak gibi kokmaya başlar.” der. Önemli olan ben’i aşabilmek, ben’siz bir âleme yükselebilmektir. Eteklerimiz ‘ben’de kaldığı sürece yerde sürünmeye mahkumuz…
SABRİ TANDOĞAN
YENİ MESAJ GAZETESİ, 1998