Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 1/18/2010 5:14:28 AM


 


 



Aziz Büyüğümüz ve Çok Kıymetli Dostlar,


Çok iyi olmanız dileğiyle hepinize gönülden Merhaba...


 


Başladığımız yeni haftanın bütün insanlığa sayısız hayırlar ve güzellikleri beraberinde getirmesi, bütün zorlukların ve sıkıntıların yerini kolaylık ve inşirahın alması duasıyla...


 


 


Çiğdem Seçkin Gürel


 


 


BÜYÜK ISTIRAP (2)


...


Adam soruyor: “Yılbaşı gecesi sabaha kadar kafayı çekeceğim, çekeceğim kanım rakıyla, viskiyle vıcık vıcık olacak, ondan sonra da oruca niyet edeceğim. Olur mu, olmaz mı?” Cevap veriyorlar: “Niye olmasın?” Allah aşkınıza istirham ediyorum, rica ediyorum, yalvarıyorum. Elinizi vicdanınıza koyunuz, bir kere koyunuz, on kere koyunuz, bin kere koyunuz. Böyle cevap olur mu? Böyle ibadet olur mu? Böyle rezilce ibadetin hayrı olur mu? Sevabı olur mu? Kur’an-ı Kerim’de “İçinizde öyle namaz kılanlar var ki, kıldığı namaz ona lanet eder” buyuruluyor. Yine Kur’an-ı Kerim’de, “İçkili iken namaza yaklaşmayınız.” emri var. Namaz ibadet de, oruç ibadet değil mi?


Bir takım mantık oyunlarıyla, “Efendim oruç tutayım mı diye soru sorana tutma mı diyeyim?" lafazanlıklarıyla çağı, toplumu kokutanların, çürütenlerin yaptığı gibi nabza göre şerbet vermek İslam edebine yakışır mı, Allah aşkınıza cevap veriniz. Senelerce evvel bir gün orta yaşlı bir adam Büyük Veli Fatih Türbedarı Ahmet Amiş Efendi Hazretleri'ne gider. Selam verir, el öper, “Bir sualim var.” der. “Müsaade ederseniz sormak istiyorum.” Efendi Hazretleri tebessüm eder, “Buyur yavrum,” der, “Ne soracaksan sor.” “Ben,” der adam “nice yıllardır içki alemlerinden, fuhuş alemlerinden başımı alamıyorum, ne kadar mücadele etsem o malum şeylerden çıkamıyorum. Bir arkadaşımdan sizin şöhretinizi duydum, size bağlanmak istiyorum, beni kabul eder misiniz?” Sonra susar.   


Ahmet Efendi Hazretleri gönül gözüyle adama bakar, bakar ve cevap verir: “Nene gerek evlat, mana alemi kim, sen kim. Var git meyhaneden, kerhaneden, nasibini al.” Bu cevap üzerine adam tir tir titremeye başlar, ağlayarak çıkar gider. Kısa bir süre sonra gelir, ağlayarak Efendi Hazretlerinin elini öper. “Efendim,” der, “ben kesin dönüş yaptım. Bir daha ne meyhaneye, ne fahişelerin yanına gitmemeye Allah’ın üzerine yemin ettim. Tövbe ettim. Pişman oldum. Lütfen beni kabul buyurun.” Ve kısa bir zaman sonra o kesin dönüş yapan, tövbekar olan, Ahmet Amiş Efendi Hazretlerine bağlanan kimse mana aleminde nice yollar kateder. Bir takım şeklî ibadetlerimiz hayra dönmedikçe onları yapsak ne olur, yapmasak ne olur? Namazdan evvel abdest almakta düşünen insanlar için, hisseden kalpler için çok büyük incelikler vardır. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Musa’ya hitaben “Tur dağına çıkmadan önce nalınlarını çıkar, öyle gel.” emrini verir.” Burada nalın simgesiyle anlatılmak istenen nedir? Gönül gözü açık olanlar için bu hitapta büyük fetihler vardır.


Hz. Muhammed’in insanlığa getirdiği mesaj nedir? Bir takım lafazanlıklarla, hokkabazlıklarla, madrabazlıklarla, ne olur kendimizi kandırmayalım. Hayatta en büyük ihanet, insanın kendi, kendine yaptığı ihanettir. En büyük aldanış, insanın kendi kendini aldatmasıdır.


Yirmi beş yıl kadar oluyor, Allah gani gani rahmet eylesin, nur içinde yatsın, Profesör Hamidullah ile tanıştım. Merhum profesör inanılmayacak kadar güzel bir insandı. Maddesiyle, mânâsıyla bir nur gibiydi. Sohbet ettik. Bir ara dedi ki: “Sabri Bey ben gençlik yıllarımda tasavvufa karşıydım. Hattâ mücâdele verdim. Zaman geçti, hayat tecrübelerim arttı, çeşitli insanlar tanıdım. Gördüm ki çevremde belli bir düzeye gelmiş, toplumda yeri olan nice insanın İslam’ı seçişi tasavvuf yoluyla oldu. Bir takım dar kurallar, şekiller, formaliteler günümüz insanını tatmin etmiyordu. Ona hayatı kökten kavratacak, bütüncü, birleştirici, toplayıcı bir görüş lazımdı. Yine bir müşahedem de şu oldu: Kadın, erkek, genç, ihtiyar, köylü, kentli, okumuş, okumamış insanları etkileyen şekil değil öz, kalp değil muhteva, kâl değil hâl, söz değil fiiliyat oluyordu. İnsanlar bir susuzluk içindeydiler, onları kandıracak su, yanlız ve yanlız aşkta, şevkte, heyecanda, vecdde, istiğrakda idi. Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde “Gelme, gelme üstüme, Bir şifa vermeyeceksen eğer” diyordu.”


Açık söylüyorum sırf laf olsun diye yapılan, gösteriş için yapılan, çalım satmak için yapılan ibadetlerin insana bir şey kazandıracağına ben inanmıyorum. Bazılarınız diyecek ki, “Ne biliyorsun kardeşim?”. Bilinir ya, bilinir sayın kardeşim Anadolu’da bir laf vardır: “Yağ yiyen köpek tüyünden belli olur.” derler. İçte olan dışa yansır. Yağ küpünden yağ sızar, bal küpünden bal sızar, sirke küpünden sirke sızar. Öyle yüksekten konuşmakla cart, curt etmekle, onu bunu itham etmekle siz hiç kimseyi etkileyemezsiniz. Hiçbir ruhta iyinin, güzelin, temiz, asil ve büyük olanın çerağını uyandıramazsınız. Sadece mevcut çok bilmişler, ukalalar, dangalaklar safına yenileri katılır. Tarih buna şahittir. Yeminle söylüyorum. Bu metodla hiçbir ruhta Muhammedi mânâda bir ürperiş, bir titreyiş, bir kendine geliş, kendine dönüş husûle gelmez. İnsan ruhu ancak sevgiyle, saygıyla, edeple, incelikle, zarafetle, ta’zimle, Muhammedî aşkla kazanılabilir.


SABRİ TANDOĞAN


YENİ MESAJ GAZETESİ

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]