B.R.R.
Çok sevdiğim Büyüğüm,
Müsaadenizle bu gün hasta olan arkadaşım hakkında bir şeyler yazıp, bazı konularda sorular sormak niyetindeydim.
Bildiğiniz üzere konferansa katılmadan önce ziyarete gitmiştim kendisini. Kendisi, annesi, babası çok sevindiler ziyarete. Eminim çok dualar da etmişlerdir, gözlerinde ifade edilmeyen bir sevinç vardı.
Bu gün sabah 08:00 gibi telefonum çalıyordu, ben de 07:15 gibi uyumuştum. Arayan M. idi. Ve uzun sayılabilecek şöyle bir konuşma başladı:
-Sami ağabey! Ne yapıyorsun?!(moralli bir ses tonuyla)
-(Uykulu halimi toparlayarak) Oooo M. ağabey, iyiyim, sağol, sen nasılsın?
-Sağol ya, işte ben de İzmir’deyim. Antalya’dan buraya sevk ettiler beni, bir de buradaki doktorlar bakacaklar bana. Sıramı bekliyorum. (Psikolojik tedavi sürecini tekrar başlatacaklarını söylüyordu ailesi ben oradayken)
-Anladım. Hayırlısı, yalnız sana daha önce dediğim gibi, dünyadaki en iyi doktor bile olsa, sen kendi kendine yardım etmezsen, o doktor bir şey yapamaz, senin de çaba göstermen gerekir.
Bir konu açıyor; “ırk” meseleleri ile ilgili olarak çevresinde gerçekleşen tartışmaları anlatıyor:
-Sami ağabey, yanımdakilerden biri: “Bu kişi böyle böyle yaptı, bu kişi bu ırktan olamaz” diye bahsetti birisinden…
-M. ağabey, bir daha böyle bir konu açılırsa, sen de şöyle söylersin, iyi dinle bak: “Yetmiş iki millete bir gözle bakmayan / Şer’en evliya bile olsa hakikatte asidir.”
-Dur dur Sami ağabey! Bir daha söyle, ezberlemem lazım bunu. Şiirleri ben çok severim, (Sessiz Gemi’yi okuyor, Büyük Akif’ten bahsediyor) sanat çok güzel şey…
-Öyledir, ben sana bir şeyi anlatmaya çalışırım, sabahtan akşama kadar uğraşırım, anlatamam. Ama bir dörtlükle bir anda anlamı kavrayabilirsin…
Derken konuşma başka bir mecraya geçiyor:
-Sami ağabey! Bence manevi ilim sahibi olan bir insan, maddi ilimleri de çok iyi bilmelidir. Zaten zor olan manevi olandır, onu tahsil eden, diğerini kolayca tahsil edebilir.
-Katılıyorum, bence de öyle olmalıdır.
-Mesela fizik, kimyayı da bilmelidir.
-Evet.
-Sami ağabey, cehennem ile ilgili kafama takılan bir şey var. Belki bu işlerle uğraşma şimdi diyeceksin ama sürekli kafama takılıyor, sonsuza kadar cehennem konusu nasıl? Yani dünyadaki bir insanın varacağı en kötü yer neresi? Bence bu kişinin de sonsuza dek kalmaması gerekir cehennemde, haksızlık olur gibi geliyor. Bana bu konuda bir cevap verir misin?
-(O anlatırken gelen soru için yardım diliyorum) İlknur Hanım’a zamanında verdiğiniz cevaptan aklımda kalanlarla söylüyorum:
M. ağabey, Allah’ın insanlara durduk yere eziyet vermek istemesi sana akla yatkın geliyor mu? Bu, Rahim olan, merhamet eden, insanı sevgisinden yaratan Allah’ın yapacağı bir şey mi sence? Dünyada insanların amacı, öz olarak “adam olmak”tır. Bu süreci dünyadayken tamamlayabilenlerin cehennem ile işi olmaz. Ama dünyadayken sürecini tamamlamayanların temizleneceği yerdir cehennem. Cehennemin işlevi budur. Üzerindeki kötü vasıfları taşıyan bir insanın, Allah’ın huzuruna çıkması doğru olur mu? Temizlenmesi gerekmez mi? Uzun lafın kısası, şahsi kanaatim, cehennemde kimsenin sonsuza dek kalacağına inanmıyorum. Doğrusunu Allah bilir.
-Ama ayetlerde sonsuzluk geçiyor?
-Bazı ayetler müteşabihtir, onların manasını ancak işin ehli tam olarak verebilir. Mesela muhkem olan ayetlerden çıkan mana tektir. Çocuğa da okusan, alime de okusan bir mana çıkar. Ama müteşabih olanlar öyle değildir. Onun gerçek anlamını, ancak manevi büyükler çıkarabilir. Biz anlayamayız onları şimdilik. Ben de büyüklerimin sözüne dayanarak kimsenin sonsuza dek kalacağına inanmadığımı söylüyorum.
-Anladım. İşte derin konular bunlar, inşallah iyileşirsem bunları hep öğrenmek istiyorum.
-Bütün konuşmalarımızı bir yana bırak, sadece bu söylediğimi hiç ama hiç unutma: Allah hakkında hiçbir zaman kötü zanna düşme. Aklımıza bir şey takıldığı zaman “olur mu böyle şey” demek yerine, “vardır bir hikmeti, ben anlayacak durumda değilim” deyip edep yolunu seçersek, bütün cevaplar geliyor.
-Tamam Sami ağabey.
-Sami ağabey, adamın biri Allah’ı göremiyorsam -haşa-, yoktur demektir demiş, birisi de ona sütü göstermiş, bak demiş içindeki yağı seçebiliyor musun? Ne güzel değil mi?
-Benzetmen güzel olmasına güzel de, biz bu hikayeleri şimdilik bırakalım, bunlar bizim işimiz değil, bak yine kulaklarını aç, büyük bir zatın, Abdulhakim Efendi hz.lerinin bir sözünü söyleyeceğim sana, bunu da ezberle: İslamı kurtarmayı bırak / İslamla kurtulmaya bak.
-Haa, anladım Sami ağabey, biz şimdi birinci basamaktayız, o onuncu basamaktakilerin işi…
-Aynen öyle, önce biz kendimizi temizleyelim.
---
Efendim, affınıza sığınırım, biraz yazdım ki biraz tanıtabileyim. Buradan hareketle sorularımı sormak istiyorum. Müsaadenizle:
1- “Hastalığın, rahatsızlığın nedir” diye sorduğum zaman bana şunları söyledi: “Kafamın arka bölgesinde sürekli bir ağrı var, sürekli gerginim, sinir-duygu planında bazı aksaklıklar var, bunları ifade edemiyorum. Hiç uyuyamıyorum, mesela yirmi gündür, yoğun bakımdan beri hiç uyuyamadım. Bununla beraber vücudumda her daim uykusuzluğun verdiği uyuşukluk var, bacaklarım sızlıyor, ellerim uyuşuyor, terliyor.” Sizce uyuyabilmesi için ne önerilebilir? (Uyuyamadığını ben de bir gece de olsa kontrol ettim, ayrıca durduk yere uykusuzluktan bayıldığı anlardan bahsetti ailesi, buna rağmen yine uyuyamıyor, ayılıyormuş)
2- Yukarıda yazdığım telefon görüşmesi. Ben bu cevapları vermesine verdim ama bu durumdan hoşnut değilim. Bu omuzlarımda bir ağırlık olmasına sebep oluyor, yanlış şeyler söylemekten, özellikle bu arkadaşıma karşı çok çekiniyorum. “Bilmiyorum” deyip geçiştireyim diyorum ama bunu da M.’ye yapmak istemiyorum. Çünkü başka kimseyle konuşmadığını biliyorum. Evlerine ziyarete gittiğim zaman, babası, gerekirse bilgisayar alabileceğinden bahsetmişti. İnternete ulaşırsa onu siteye, size yönlendirmeyi planlıyorum soruları için. Hem sorularına cevap bulur, hem de diğer yazılardan faydalanır diye. Fakat bir yandan da internetten menfi istikametlere sapacağından endişe duyuyorum, sizce uygun olan hangisi?
3- Bana bu tür sorular sormaya devam ederse tavrım ne olmalıdır?
Aynı günün akşamı, ne olduğunu sormak için aradığımda, doktor ile görüştüklerini söyledi. Doktor “Major Depresyon” diye teşhis etmiş. Doktora; daha önceleri birçok kereler hastaneye gittiklerini, fakat bir sonuç alamadıklarını söylemiş. Doktor da kendisini hastaneye yatıracağını ve beyin ile ilgili ne film varsa hepsini çekeceğini söylemiş. Bir de uykusunun son durumunu sordum, son iki üç günde 200miligram uyku ilacı alarak 2-3 saat kadar uyuyabiliyormuş. Bunu da olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi.
Hürmetle Ellerinizden öperim, uzun olduğu için tekrar özür dilerim.
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Çözümsüz hiçbir mesele yoktur Yazan Sami Melih
Cvp: Çözümsüz hiçbir mesele yoktur Yazan Sabri Tandoğan