Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 1/25/2010 7:23:02 AM


 


Aziz Büyüğümüz ve Çok Değerli Dostlar,


Bu yeni haftada hem zâhiri, hem de bâtıni âlemden yepyeni hayırların, açılım ve güzelliklerin erişmesi, işlerinizin kolaylaşması dileğiyle, gönülden selam ve sevgilerle sizleri selamlıyor ve Sayın Büyüğümüzün yıllar evvel kaleme alınmış bir yazısı ile başbaşa bırakıyorum.


 


Hayırlı günler...


 


 


Çiğdem Seçkin Gürel


Hikmet Hanım (1)


Senelerce senelerce evveldi. Sıhhıye, Cihan Sokak’ta oturuyorduk. Yeni bir komşu taşınmıştı: Albay Muhittin Beyler… Dört kişiydiler: Karı koca, iki de kızları. Kısa zamanda, herkesin sevgisini, saygısını kazandılar. Gerek Muhittin Bey, gerek Hikmet Hanım, tertemiz, pırıl pırıl, melek gibi insanlardı. Kısa zamanda dost olduk. İlk günden itibaren, bir akraba yakınlığı gördük. İyi günde de, kötü günde de hep sevgi, saygı ve ilgilerini esirgemediler. Allah onlardan razı olsun… Sonra, Muhittin Bey emekli oldu. İstanbul’a yerleştiler. Ziyaretlerine gitmiştik. Hikmet Hanım, önemli bir trafik kazası geçirmişti, ama her zamanki gibi teslimiyet içinde, “Derdi veren Allah, dermanını da ihsan eder.” diyordu. Gereken bütün tıbbi önlemleri alıyor, sonra, inançla, güvenle, sonuçtan emin, bekliyordu. Kısa bir zamanda, beklenen gün geldi, iyileşti. Hikmet Hanım, Kur’an-ı Kerim’deki “Nereye bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır.” hükmünü hâl haline getiren, yaşayan, son derece dikkatli, uyanık, gönül gözü açık bir seçkin insandı. “Bir gün,” dedi, “yolda gidiyordum. Yerde bir dikiş iğnesi gördüm. Kağıt mendille aldım. Eve gidince birkaç kere yıkadım. Kuruduktan sonra kolonya ile güzelce sildim. Sonra iğnedanlığa takdım. Bir iğnenin yerde ayaklar altında çiğnenmesine gönlüm razı olmadı. Kıyamadım.”


Nice zamandır bu olayı düşünüyorum. Beni çok etkiledi. Düşündükçe bazı gerçekleri daha iyi kavrıyorum. Basit, küçük, önemsiz diye burun kıvırdığımız, bakıp geçtiğimiz nice olayların, durumların arkasında nice güzelliklerin, inceliklerin, hakikatlerin gizlendiğini görüyor, seziyor, ürperiyorum. Büyük Yunus’un, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır.” derken içinde bulunduğu ruh halini hissetmeye çalışıyorum.


Damlayan sular bazen mermeri deler. Mevlana, “Bir damla suyun denize faydası vardır.” Diyor. Bazen bir damla su kayanın içine girer. Pınar kayayı çatlatır. Bazen buhara dönüşür. Her şey küçük başlangıçlarla olur.


Vehbi Koç’a sormuşlar: “Bu kadar serveti nasıl elde ettiniz?” demişler. Cevap vermiş: “İlk bir lirayı kazanarak.” demiş. Dağ diye gördüğümüz; birleşen atomlardır. Unutmayalım. Önemli olan ilk adımdır. İyiye de, kötüye de gidiş ilk adımla başlar. Hayatta küçük, basit, önemsiz bir şey yoktur. Öyle görüyorsak kabahat bizdedir. Atılan bir yanlış veya doğru adım, sadece bizi değil, denize atılan bir taşın halkalar halinde büyümesi gibi, derece derece bütün insanları etkiler. Bazen bir tebessüm bütün kâinatı dolaşır.


Görmesini, okumasını bilenler için bu evren bir kitaptır. Her olay, arkasında bir  dünya gizler. İster büyük, ister küçük olsun, evrende ne varsa, saatin çarkları gibi birbirleriyle ilgilidir. En büyük ustalık, ustalığı gizlemeyi bilmektir. Her şeyin bir bedeli vardır. İnsan, içinde ne taşıyorsa, dışında onu bulur. Her tohum kendi meyvesini verir. Bugünleri hazırlayan durumların kökleri geçmiştedir. Kâinattaki her zerrenin bir yaratılış nedeni vardır. Farkında değiliz. Göze diken görünen, önemsenmeyen bir ot, kim bilir, hangi derdin devasını taşıyor. Görülenlerin arkasındaki görünmeyeni, o gizli gerçeği yakalamaya çalışmalıyız. Gerçek bazen konuşmadan duyulur. Bir küçük jest, bir anlamlı bakış, bir damla gözyaşı, bir kelime, bir ses tonu saatlerce süren konuşmadan daha etkili olabilir. Bazen bir ömür boyu sürebilir. Küçük bir dikkatle bazen insan fıtratı harekete gelir. Bir bakış, bir ses tonuyla çözülür birden düğüm. Gerçeği seyretmek isteyen kimse ilk önce kendinde sükutu tesis etmeli, zihni bir gölün durgun suları halini almalıdır. Bütün güzellikler, sessizlik içinde çiçeklenir.


         SABRİ TANDOĞAN


            YENİ MESAJ GAZETESİ, 1998


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]