Çok Değerli Büyüğüm ve Sevgili Dostlar,
Bütün güzellikleri içine alan, sevgi dolu, saygı dolu, huzur dolu zamanlar dileğiyle sizleri yine en içten duygularla selamlıyorum…
İşlerinizde kolaylıklar dileğiyle selamlar, sevgiler, saygılar…
Çiğdem Seçkin Gürel
GÖNÜL KAZANMAK
İnsan minyatür bir kainat… Dışarıda her şey varoldu da insan dünyaya geldi. Gelirken bir emaneti yüklendi. Son nefesine kadar emaneti koruması, yaşantısını ona göre tanzim etmesi gerekiyor. Kainatın Efendisi, “Allah’ım, bana eşyanın tabiatını, aslını, özünü göster” diye dua buyurdu geceleri. Allah, “Ben insanın sırrıyım, insan benim sırrım” buyuruyor. Biz uykuda iken, horoz, seher vaktinde Allah’ı zikrederse, bu duruma ne denir? Akıllı insan, nefsini alçaltan, sabreden, şükreden, kanaat eden, hem Allah’a karşı hem insanlara karşı edep, haya içinde olan insandır. Ahmak, nefsine egosuna esir olup, sonra da Allah’a karşı boş ümide kapılandır. Bildiklerini uygulamayanlar, papağan gibi bir takım iri lakırdıları yaşamadan tekrarlıyorlar. Bu şekilde görevlerini yaptıklarını sananlar, önce kendilerine karşı ihanet ettiklerinin farkındalar mı? Kıyamet gününde en şiddetli azaba uğrayacak olanlar, ilmi ile amil olmayanlardır. Allah, “Ben seninleyken, sen kiminleydin?” dediği zaman, acaba cevap vermeye hazır mıyız? Gelenler gidiyor, doğanlar ölüyor, farkında mıyız? Sağda, solda gördüklerimiz, işittiklerimiz, şahit olduklarımızdan gereken dersi çıkarabiliyor muyuz?
Gerçek sohbet, bize bizi gösterendir. Pek çok insanın en az tanıdığı kimse, kendileri oluyor. İnsanlar çok zaman, vermeden almayı, layık olmadan sevilmeyi istiyorlar. Nefis nice insanı kendi hayatında tutsak haline getiriyor. Serseriliğin nice halleri vardır. Sadece hava basmak, cart curt etmek için okumak, okuduklarını yaşamamak, hayata aktarmamak, ben onu bilirim, bunu bilirim diye burnu havada gezmek de serseriliğin bir türü değil midir? Bir çeşit kendinden gerçeklerden kaçmak değil midir? Hayatta tanıştığımız her insan, en az bir yönüyle bizden üstündür. Ondan muhakkak bir şeyler öğreniriz. Kültür en kısa tarifi ile bir birikimdir. Valery, “Aslanın vücudu, yediği hayvanlardan oluşur” der. Hayat verimli bir tarladır, insan ne ekerse onu biçer. Zerre kadar hayır ve şer, muhakkak karşılığını bulacaktır. Otuz yıl önce söylediğimiz bir söz, yaptığımız bir hareket, bakarsınız, otuz yıl sonra birden karşımıza çıkıverir. Kendisine su veren padişaha yaşlı derviş “Ben gençliğimde yaşlılara yardımcı olmasaydım, yaşlandığım zaman bir padişahın elinden su içebilir miydim?” demiş.
Seven sevilir, sayan sayılır. Takdir eden, takdir görür. Akıl göz gibidir. Kalp tasfiye edilmeden ahlak değişmez. Tasfiyenin şartı, ‘beni hangi şey Allah’tan alıkoyuyor’ diye murakabe etmektir.
Aşk ile yoğrulan yüzü, hiçbir ayna çirkin gösteremez. Kalp kıranın kısası Allah kılıcı ile yapılır. “Ah” anahtarı ile açılamayacak kapı yoktur. Gözü yerde olanın gönlü asûmana çıkar. Biz bu dünyaya yontulmaya, adam olmaya geldik. Edep, insanlık, efendilik öğrenmeye geldik. Anamızdan doğduğumuz gibi ölmeye geldik. Fıtratını bozmadan Hakk’a göçenler, ne güzel insanlardır. Bu dünya darılma pazarı değil, dayanma pazarıdır. Arif nazarında, ezel ile ebedin farkı yoktur. Derd-i aşk ile ölmek, hazret-i insanın hayatının manasıdır. Allah ile konuşmak isteyen bir an O’ndan gafil olmamalı… Kainatın Efendisi, “Allah’ım, beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma” buyuruyor. Şüphesiz nefis, kötülüğü emredicidir. Kendi çalışman kafi gelmez. Allah’tan tevfik dile. Gönül alemi gam ile kirlenir, tevbe ile temizlenir. Bütün güzellikler, incelikler bu alemin cefasında gizlenmiştir. Ne güzel anlatılır bir ilahide:
“Güzel aşık cevrimizi çekemezsin demedim mi?
Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedim mi?”
SABRİ TANDOĞAN
YENİ MESAJ GAZETESİ
19 Temmuz 1998, Pazar