Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın İlknur Hanım’dan aldığımız sunum
Gönderen : İlknur
Tarih : 2/7/2010 2:38:39 PM


 


Merhaba Sabri amca;


Yine bir konferansınız daha sona erdi. Allah'a çok şükür bu seferkine gelmek nasip oldu. Trenle yolculuğa çıkarken inşallah diyordum çok fazla kar yoktur da Ankara'da yerlerde, yürümekte fazla zorlanmam. Ankara'ya geldiğimizde hava soğuk olmasına rağmen güneşli, güzel bir hava vardı, çok memnun olmuştum o havayı görünce ve yerleri karlı görmeyince! Yolculuğumuz da Nermin teyze, Suna Hanım ve annemle birlikte okadar güzel geçti ki! Önce kompartımanımızda biraz sohbet ettik; sizin isminiz vardı hep sohbetimizde! O an fiziksel olarak yanımızda olmasanız da aslında bizimleydiniz. Ankara'ya gelince ben de her zamanki gibi sizi sanki ilk defa görecekmişim gibi bir heyecan oluştu içimde. Saatler yaklaştıkça da arttı. Uzun zaman olmuştu sizi görmeyeli ve çok özlemiştim. Yoyav'a erken gelince ikinci sıraya kaloriferin yanına oturduk annemle birlikte. Salonda bir tek Nimet Hanım vardı. Ellerim buz gibiydi; kalbim yavaş yavaş çarpmaya başlamıştı sizi göreceğim diye. Sonra yavaş yavaş salon dolmaya ve konferans saati yaklaşmaya başladı. Sonra Vahap Bey'i gördüm kapıda, bir sesler duydum; "Sabri amca geldi" dedim anneme ve sizi gördüm kapıda; nasıl özlemişim sizi! Geldiniz birinci sıradaki her zamanki yerinize oturdunuz. Herkes sıraya girmişti elinizi öpmek için; ben de oradaydım ama nasıl heyecanlıydım. Sonra sıra bana geldi; elinizi tuttum; çok istedim yanaklarınızdan öpeyim ama yapamadım çekindiğimden! Sonra arka çaprazınızdaki, kaloriferin yanındaki yerimi aldım. Sonra zaman geldi ve siz kürsüye geldiniz! Zaten sizin kapıdan girmenizle birlikte sanki manevi, tertemiz bir hava getirdiniz bir anda o koca salona! Oradaki manevi havayı anlatmak o kadar zor ki! Öyle manevi bir hava hissediyordum ki, heyecandan kalbimde hafif bir çarpıntı... Ellerim buz gibi olduğu için ellerimi kavuşturmuş ısıtmaya çalışırken sizin konuşmaya başlamanızla birlikte size gözlerimi diktim ve gözlerinizde ve anlattıklarınızın içinde kaybolup gittim. Hep kendimi düşündüm; anlattıklarınızla hep kendime döndüm, kendime baktım; "ben nasıl bir insanım acaba, gıybet yapıyor muyum, insanların aleyhinde konuşuyor muyum, insanların hep kusurlarını mı görüyorum, yoksa güzel yönlerini de görüyor muyum; nefsimi düşündüm; dua ettim, Allah'ım affet beni, günahlarımı bağışla, bana yanlış yaptırma, beni gıybet olan ortamlarda bulundurma" diye dua ettim. Gözlerinize bakmak ve sözlerinizin kulaklarımdan içime girmesi beni kendimden geçiriyordu. O halden korktuğum için ara ara gözlerimi kaçırıyordum gözlerinizden. O manevi hava iyice heyecanlanmama ve ürpermeme sebep oluyordu! Çok güzel bir 1 saat çabucak geçiverdi! Konferansınız bittiğinde siz yine ilk sıradaki yerinize oturdunuz. Herkese bakıyordum, herkes yanınıza gelmek için nasıl can atıyordu! Geliyorlardı da; yanınıza gelip oturuyorlardı! Ben bir sıra arkanızda, çaprazınızdaydım ama bir türlü yanınıza gelmeye cesaret edemiyordum! Oysa ne kadar çok özlemiştim sizi; nasıl seviyordum sizi! Ama çok çekiniyordum işte! Sonra biraz yanınızdaki kalabalık dağılınca sanırım annemin de verdiği cesaretle elimi omzunuza koydum ve bu güzel konferans için size teşekkür ettim. Vahap Bey gidilecek yer ve binilecek arabaların organizasyonunu yaptığı için giyinip bize söylemiş olduğu Gülderen Hanım'ın arabasına binmemiz gerektiğinden kalktık; elimi tekrar omzunuza koydum "görüşmek üzere Sabri amca"dedim; bana yüzünüzde bir endişeyle arkanızı döndüğünüzde "nereye gidiyorsun" dediniz; "sizinle birlikte olacağız" dedim; o sırada Çiğdem Hanım da "birlikte aynı yere gidiyoruz babacım" dedi beni teyit edercesine ve sizi rahatlatırcasına! Sonra hep birlikte o harika inegöl köftecisine gittik! Orada yediğimiz köfteler nasıl ama nasıl lezzetliydi. Ama sizin bulunduğunuz bir ortamda ben iştahla hiçbir şey yiyemiyorum nedense! Oysa normalde iştahlı biriyim fakat sizin yanınızda yanlış bir hareket yapacağım, yanlış bir şey söyleyeceğim, sizi kıracağım diye ödüm patlıyor, korkuyor ve çekiniyorum. Masaya köftelerden önce patates kızartmaları gelmişti; canım da nasıl patates istedi görünce, fakat patatesler biraz uzağımda; ben bunları düşünürken o sırada annem tabağıma biraz koyuverdi. Sonra yavaş yavaş patatesleri yemeye başladım, o kadar lezzetliydi ki! Sonra köfteleri beklerken bir patates daha kondu ortaya, ben de o sırada düşünüyorum "acaba biraz daha alsam mı" diye; o sırada siz dediniz ki yanımdaki Hatice Hanım'a "niye yemiyorsun patates, biraz patates al" dediniz; ben de o an Sabri amca bana bir şey söylemediğine göre sanırım benim daha yememem gerekiyor diye düşündüm; hemen onun akabinde de bana döndünüz ve "sen patates yeme, kilo alırsın" dediniz. Ben de cevabımı almış oldum. Ara ara söyledikleriniz beni ürpertti zaten ve değişik şeyler hissetmeme sebep oldu! Şarkı söyleme sırasında da; o güleryüzlü tatlı hanımefendi "Benzemez kimse sana" isimli parçayı söylerken annem bana döndü "istersen sen de söyle" dedi; "hayır, istemiyorum" dedim. Sonra o hanımı dinlerken içimden de bir yandan düşünüyorum "Sabri amca benim şarkı söylediğimi biliyor, istese bana söyletirdi zaten" diye düşünüyorum; sonra şarkı bitti ve ismimi duydum; "İlknur hanım'dan da dinlesek bir şarkı" dedi bir ses; sanırım Gül Hanımdı; sonra sanırım Bahtışen Hanım'ın da ismimi söylediğini duydum sanki; size baktım; kalbim çarpmaya heyecanlanmaya başlamıştım iyice; siz de "razı edersek kendisini" diye bir cümle söylediniz ve bana baktınız "hadi söyle" der gibi. Ben sizi nasıl kırarım ki! Nasıl seviyorum sizi; siz ne isterseniz, ne derseniz yaparım. Sonra şarkıyı söylemeye başladım; şarkı söylemeyi zaten çok ama çok seviyorum; şarkı söylerken kendimden geçiyorum sanki; sanki söylerken ses benim değil, his benim değil...Ama sizin karşınızda söylemek çok farklıydı; o her zaman rahatlıkla evde, bulaşık yıkarken, banyoda şarkı söyleyen ses sizin karşınızda nasıl ama nasıl titredi; bir ara gözlerinize baktığımda gözlerime bakıyordunuz, iyice heyecanlandığımı ve sesimin titrediğini anladınız sanırım ki gözlerinizi gözlerimden çektiniz, ben de hemen çektim iyice heyecanlanıp da sesimin güzelim şarkıyı bozmaması için! Allah'a şükür sonuna kadar söyleyebildim. Daha pek çok şey hissettim o masadaki sohbetinizde! Çok ama çok güzel, çok özel, çok farklıydı yanınızda olmak, sohbetinizi dinlemek! Sizi çok çok özlemişim. Sizden ayrılırken, sizinle vedalaşırken sanırım bu sefer yanaklarınızdan öpecek cesareti buldum kendimde ve sizden izin alıp yanaklarınızdan öptüm sizi! Yumuşacıktı yanaklarınız! Sonra herkesle vedalaşmak için oturduğunuzda ayakkabılarınızı gördüm; diğer ayakkabınız değildi; nasıl sevinmiştim ayaklarınıza göre bir ayakkabı bulduğunuza! Alper de hep dua ettiğini söylüyordu bana evdeyken, sizin ayağınıza uygun yeni bir ayakkabı bulabilmeniz için. O da çok üzülüyordu. Allah bu yeni ayakkabılarınızı da daha çooook uzun seneler huzurla, mutlulukla kullanmanızı nasip etsin inşallah Sabri amcacım. Sonra ayrılık vakti geldi yine. Siz yine arabada, ben dışarda...O size çok yakışan şapkanızın altından bakıp gülümseyerek herkese el sallarken ben yine arkanızdan bakakaldım...Sonra yine içimde bir hüzün; Nermin teyze, Suna Hanım ve annemle birlikte misafirhaneye geldik. Hatice Hanım'dan da Allah razı olsun, bizi misafirhanenin önüne kadar bıraktı. O da ne güzel insan diğer tüm gönül dostları gibi. Misafirhanede yine biraz sohbet ettik Nermin teyzelerle sıcacık çaylarımızı yudumlarken. Sonra tren saatimiz yaklaştığı için Nermin teyze ve Suna Hanım'la da vedalaştık. Nermin teyzeler de bizi trene kadar geçirmeyi çok istediler ancak biz gerek yok diye ısrar edince onlar odada kaldı. Sonra annemle misafirhanenin kapısını açtığımda bir baktım bir kedi kapının önünde oturmuş sanki bizi bekliyormuş gibi. Biz yürüdükçe peşimizden geliyor, tren garına kadar bizimle birlikte yürüdü, sonra oradan geri döndü. Hayret ettim ve anneme "anne görüyor musun bak, Nermin teyzeler gelemediler ama bizi geçiren bir canlı var, çok ilginç değil mi bizimle birlikte yanımızda tren garına kadar yürümesi" dedim. Gerçekten anneme de ilginç gelmişti. Sonra yaşlı bir çift gördük garda beklerken. Baktım ikisinin elinde de baston, biraz zor ve yavaş yürüyorlar. Hanımın elinde benim yürürken kullandığım bastonun aynısı. Acaba ne olmuş o hanıma diye düşündüm içimden. Onun da bana baktığını hissettim. Sonra dışarda treni beklerken üşüyünce içeri girdik annemle. O yaşlı hanım da içeri girdi ve yanıma oturdu. Dışarısı çok soğuk dedi; evet dedim ben de; biz de üşüdük dedim. "Sana bakınca kıyamadım yavrum, daha çok gençsin, ne oldu ayağına" dedi; ben de düştüğümü anlattım. Düşmelere çok dikkat etmek lazım dedi; inşallah iyileşecektir dedi. Kendisi de trafik kazası geçirmiş ve kalça kemiğini kırmış, ameliyat olmuş. Çok tatlı, yaşlı bir hanımdı. Çok az konuştuktan sonra onlardan ayrıldık. Sonra tüm çevremizi bir anda Japonlar sardı. Meğer bizimle birlikte trende İstanbul'a gidiyormuş onlar da. Nasıl güzel insanlar! Gardaki bir Türk ailenin 2-3 yaşlarındaki çocuğunu görünce hepsi birden nasıl gülümseyerek ilgilendiler; artık ne söylüyorlarsa anlayamıyorum ama nasıl sevgiyle bir şeyler söylüyorlardı ona; çocuk da konuşamıyordu daha ama dediklerini anlamış olacak ki onlara bakıyor, gülüyor, öpücükler gönderiyordu... Çok hoş bir görüntüydü. Trende de sabah kahvaltıda gördük yine bir sürü Japon; nasıl saygılı, efendi, güleryüzlü insanlardı! Geçerken bizi tanımadıkları halde bize selam veriyorlardı hepsi! Ne güzel, kibar, saygılı insanlar diye düşündük annemle! Biz de selamlarına karşılık verdik tabii. Çok güzel bir Ankara gezisinden sonra yağmurlu bir İstanbul karşıladı bizi ve çok şükür evime geldim. Çok güzel bir haftaya başlamanızı ve tüm haftanızın aynı güzellikte geçmesini diliyorum Sabri amcacım. Sizi çok seviyorum.


Sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]