Çok Kıymetli Büyüğüm;
En derin saygılarımla ellerinizden öpüyorum.
GÖNÜL SOHBETLERİ Cilt 2
TAKVA
Takvâ, Allah’ın himayesine girmek, yasaklarından kaçmak, emirlerine koşmak suretiyle Allah’a sığınmak, azabından korkmak, lütuflarına nail olmaya gayret etmek demektir. Kaçmak, korunmak, sakınmak, edepli ve dikkatli olmak, uyanık olmak, ne tam bir güven, ne tam bir ümitsizlik içinde olmamak ancak Allah’ın kanunlarına riâyetle mümkündür. Takvâ yolunda ilerlemek ancak Kur’an-ı Kerim’e ve sünnet-i Resûle uymakla mümkün olur. Kur’an’ın ve Resûlün yolunda gidenler de güzel örnek olarak takvâ yolunda yürümek isteyenlere faydalı olurlar. Dünyada ve âhirette huzurlu olmak isteyenler takvâ yoluna girerek, içlerini de, dışlarını da gül haline getirirler. Kendileri gittikten sonra da kokularını bırakırlar. Hayat yolu çok ince. Bazen atılan yanlış bir adım, gelişi güzel, yersiz, zamansız sarf edilen bir söz, incelikten, zarafetten, edepten uzak, kaba, nefs dolu bir davranış bir insanın helâkine sebep olabiliyor. Varolan bir şey kaybolmuyor. Ağzımızdan çıkan her sözün bir ilâhi teypte kaydedildiğini bilmeyenler, bir gün acı acı bu gerçeği görecekler. İnansalar da, inanmasalar da görecekler. Boşuna bu yeryüzüne gönderildiklerini sanıyorlar. Bazen TV’ler elli yıl önce çevrilen bir filmi gösteriyorlar. Bizler de her an, her saniye kendi filmimizi çeviriyoruz. Bir gün her davranışımızı, iyi kötü, güzel çirkin, asil bayağı her hareketimizi o ilâhi ekranda seyredeceğiz. Orada kendini utandıracak, küçük düşürecek, yerin dibine batıracak davranışları olmayanlara ne mutlu. Hep güzelliklerin, temiz, asil, yüce olan duygu ve düşüncelerin görüleceği ekran sahiplerine ne mutlu... Onlar, dünyalarını da, âhiretlerini de cennet huzuru içinde yaşayanlar, ne güzel insanlardır. Allah, onların ellerinden öpmeyi cümlemize nasip etsin. Açık konuşalım, bugüne kadar çok denendi ve görüldü, bundan sonra da hiç şüphe yok ki, görülmeye devam edilecek. Fıtratın kanunlarına aykırı davrananlar, öyle yaşamayı kendilerine şiar edinecekler hep hüsran içinde kalacaklar, keder, ıstırap, huzursuzluk ve bunalım asla, asla yanı başlarından ayrılmayacak. Ne söylerlerse söylesinler, ne yaparlarsa yapsınlar, eninde sonunda pişman olacaklar. Muhammedî neş’eden uzak, sevgiden uzak, dostluktan uzak, varoluşun çılgın hazzını duymadan, inancın sonsuz lezzetlerini tatmadan ölüme mahkûm olacaklar. Fazıl Hüsnü Dağlarca “gelme, gelme üstüme, bir şifa vermeyeceksen eğer” der. Kendi söylediklerine kendi inanmayanlar, kendi yazdıklarını kendileri uygulamayanlar nasıl bir gaflet içinde yaşadıklarının farkındalar mı? Fikret “İnan Halûk, ezelî bir şifâdır aldanmak” diyordu. Lâf, lâf olarak kalır. Basında, radyolarda, TV’lerde kendileri zerresini yaşamadığı halde, bazı kutsal kelimeleri sakız gibi çiğneyen lâf ebeleri nasıl komik durumlara düştüklerini bir gün anlayacaklar mı acaba? Ellerinde çarşaf gibi kağıtlara bakmadan iki söz söyleyemeyenler, yaptıkları işin hizmet değil, sadece nefislerini tatmin olduğunu bir gün idrâk edecekler mi? İtiraz etmeyin lütfen. Sadece inancı olan, yüreği olan konuşur; o kadar. Bu dünya darılma meydanı değil, dayanma meydanıdır. Cihanın şerefi insanla, insanın kıymeti, akıl, inanç ve inancını yaşamakla anlaşılır. Beşikten mezara kadar devam eden fâni hayat, kısa bir yolculuktur. Hakiki ve uzun yolculuk ölüm iskelesinden başlar. Bugün her şey toz duman içinde. Belirsizlik içinde. Ama yarın öyle bir gün gelecek ki, atlı kim, yaya kim ortaya çıkacaktır. Şüphe yok ki, kimsenin yaptığı yanına kalmayacak, zerre kadar hayır ve şer işleyenler muhakkak karşılığını göreceklerdir. İstikamet, saadet hedefine doğru yönelmek, yolun doğrusunu seçmektir, “Önce inandım de, sonra dosdoğru ol” sözündeki incelik ve derinlik, üzerinde, yıllarca düşünmeyi gerektirecek yüceliktedir. El-Maide suresinin 35. ayetinde “Ey imân edenler, Allah’tan daima korkun ve O’na yakınlık sebeplerini araştırınız. O’nun yolunda çalışınız ki, ancak bu suretle saadete erersiniz” buyurulmaktadır. Takvânın en yüksek derecesi, Allah ile daimi beraberlik duygusu içinde bulunmaktır. Her an, her zamanda ve mekânda Allah ile beraber olanlar, O’nun zikri ile dolu olanlar için hayat sonsuz güzellikler kazanır. Bilir ki, “Nereye bakarsa baksın, Allah’ın vechi oradadır”. Evde, işte, çarşıda, pazarda, yemek yerken, yazarken, bir çiçeğe, bir böceğe, bir karıncaya, bir kelebeğe, duran bir buluta, uçan bir kuşa bakarken O’nunla beraber olanlar için, hayat bir cennet değil midir? “Siz nerede olsanız, O sizinle beraberdir” buyurulmuyor mu? “Ey imân edenler, Allah’a karşı, hakiki bir takvâ içinde bulununuz ki, tam bir müslüman olarak ölesiniz” Âyet-i Kerimesini hepimizin her gün okuyarak, sonsuz mânâ derinliklerine, biraz daha yaklaşmamız gerekiyor.
SABRİ TANDOĞAN