Saygıdeğer Hocam;
Bir gün anneme gitmek üzere yola çıkmıştım. Giderken, çevremi, insanları, inceliyordum, “Her nereye baksan, Allah’ın vechi oradadır.”ayetini düşünerek. Bir an içimden bir ses, “Etrafında bakıp, görmeye çalışıyorsun, ya sende gören kim? Sen, sen olmaktan çıkarak, benliğinden geçerek bak şimdi çevrene”dedi. İçinde “ben” olmayan bir gözle çevreye bakmak… O an ürperdim, gözlerim yaş doldu.Baktığım her insanı kucaklamak, sarmak geldi, içimden. Her biri dostumdu sanki. O an bana düşmanlık güdenler dahi gelse boyunlarına sarılır, onları sevdiğimi söylerdim. O an Rabbim bana, birkaç dakikalık ta olsa benlikten arınmış bir görüşün nasıl olacağını idrak ettirmişti. O birkaç dakika içinde yaşadığım sevgi, şefkat, merhamet ve mutluluktan sanki sarhoş olmuştum. O haldeyken, yüzüne bakıp gülümsediğim yaşlı bir amcanın “Merhaba, Yavrum” sözüyle kendime geldim. Ben de tanımadığım, bu amcaya “Merhaba amca” diyerek karşılık verdim. Yaşadığım bu halde, sizin yazılarınızda bahsettiğiniz, Niyazi Mısri’nin mısraları geldi aklıma .
Ben sanırdım halk içinde hiç bana yar kalmamış,
Ben beni terk eyledim, gördüm ki ağyar kalmamış.
Demek ki insan benlikten geçtiğinde, ne düşmanlıklar, ne kinler kalıyor ne de nefretler. Ortada pırıl pırıl, her şeyi kuşatan Muhammedi bir aşk kalıyor. Benliği ile ortada dimdik duran kişinin Allah’a ermeye çalışması, gerçekten kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi misali…”Kaldır kendini aradan, ortaya çıksın Yaradan” sözünü anlamaya başlıyorum sanki. Benlikten kurtulunca her şeye bakış Yaradanın gözüyle oluyor. O yaşadığım anı düşünüyorum. O benlikten arınmış birkaç dakikalık bakışta, insanlara, tüm yaratılmışa karşı ne büyük bir sevgi ve şefkat hissettim.Bu Yaradanın mahlukatına bakışıydı. Allahım, sen ne merhametlisin…Yarattıklarına karşı ne kadar şefkatlisin. Senin merhametini düşünürken, göz yaşlarıma engel olamıyorum.Senin bu ihsanlarına ve rahmetine, merhametine karşılık, yaptığım serkeşliklerden, işlediğim günahlardan utanıyorum.Çok korkuyorum Ya Rabbi, bu kusurlarımdan, günahlarımdan ötürü beni nefsim eline terk edip, bana olan sevginin bitmesinden ölesiye korkuyorum. Ya Rabbi bana olan sevgin diyorum, çünkü işitmiştim ki kulun Halıkını sevmeye takati yoktur. Kulun Allah’ı sevmesi, Allah’ın O kulu sevmesinden ötürüdür. Çocukluğumdan beri “Allah’tan kork!!” derler, evet korktum ama Onun sevgisini, muhabbetini kaybetmekten, Onunla olan o güzel bağlılığı yitirmekten korktum. Sırf cehennem korkusu, cennet arzusu ile O’na yönelenler bu sözden ne anlar? Ne zümrüt köşkler, ne huriler, ne de gılmanlar, cemalullahı bir an seyretmenin güzelliğinin yanında ne kalır ki…Yunus, bundan dolayı demiyor mu..
Cennet cennet dedikleri,
Birkaç köşkle, birkaç huri
İsteyene ver anları,
Bana seni gerek seni…diye.
Mevlana “Kendinden geçen kurtulur.” der. Kendinden, yani benlikten sıyrılan kurtulur. Şimdi, tüm çabam ve gayretim, Rabbimin bana birkaç dakikalık süre için yaşattığı benlikten sıyrılmış görüşün, idrakin dakikalarda sınırlı kalmayıp, ömrüme yansıması. Her an Allah ile olabilmek, namaz-ı daimuna erişebilmek, baştan ayağa aşka boyanmak…Bu konuda en büyük destekçim ve yol gösterenim sizsiniz Hocam. Sizin sözlerinizi dinledikten sonra, değil bir canlıyı incitmek, kapıyı dahi sertçe kapayamaz, yeşil bir otun dahi üzerine basamaz oldum. Canlı ve cansız diye ayrım kalktı, öğrettiniz ki her birinin bünyesinde dönen atomlar dahi Allah’ı zikirde. Attığım adımlara bakar oldum, fark etmeden bir karıncayı veya bir böceği incitirim diye. Allah için sizi çok seviyorum, dilerim bana da sizin sevginizi kazanmak, gönlünüze girenlerden olmak nasip olur, inşallah. Gönle girebilmek ne güzeldir, Allah’a giden yolların belki de en kestirmesidir, bir Allah dostunun gönlüne girmek. Çünkü Yüce Allah hadisi kudside, Yere göre sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım.” Der. Yunus Emre de bunu destekler mısralarında;
Yunus Emre der Hoca,
İstersen git var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir.
En içten sevgi, saygı ve selamlarımla…
Allah’a emanet olunuz.
“GARİP”