Sayın Çiğdem Seçkin Gürel,
10.11.2006 tarihli mailinizi aldım. Cuma sabahı bir seher rüzgarı gibi geldi mailin. İnsanı mutlu eden, ürperten, içini yaşama sevinciyle dolduran bir seher rüzgarı. Ne güzel, doğan günle beraber tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insanlara, bütün hayvanlara, bütün bitkilere ve bütün eşya ve cemadata merhaba diyebilmek. Aşkla, heyecanla bütün zerreleriyle kainatı kucaklayabilmek. Amalar, belkiler, istisnalar olmadan bütün varlığa gönlünü açabilmek ne güzel. İnsan içindeki sevgiler kadar var. İnsan içindeki sevgiler, heyecanlar, güzellikler kadar varoluşun bilincine ulaşabiliyor. Yunus Emre “Bir çeşmeden akan su, acı, tatlı olmaya” diyor. İşte o amalar, belkiler, istisnalar var ya onlar bizi güzelliklerden, yüceliklerden uzaklaştırıyor. Uzaklaştırdığı kadar da kendimize yabancılaştırıyor. Ne olur biz de gönlümüzü Karacaahmet mezarlığına çevirmeyelim. Hayatı, insanları oldukları gibi kabul edelim. Pilin iki ucu da artı olsa işlevini yapamaz. İlle bir ucu artı, bir ucu eksi olacak. Gülün yanında dikeni olacak. Bir şarkıda “dikensiz gül olmazmış” diyordu. Muhakkak ki gülün gül oluşunda, kainatın en güzel çüçeği oluşunda dikenlerin de çok büyük bir rolü var. Biz de hayata ve insanlara bu gözle bakalım. Pek tabidir ki hayatta bizi seven, sayan, beğenen insanların yanında en güzel, en temiz, en nezih duygularımızı anlamamakta ayak direyen, yanlış yorumlayan insanlar da olacak. Önemli olan bu realiteyi kabul edip yine de hayatı, insanları, varoluşu sevebilmek. Biz gülü nasıl dikeniyle seviyorsak, bizi sevmeyen, beğenmeyen, istemeyen, bizden uzaklaşa insanları da daha büyük bir sevgiyle, saygıyla, edeple, incelikle sevebilmek, onları benimseyebilmek, onlar için her gün hayır dua edebilmek, mesele burada. Hazret-i Yusuf’u kardeşleri kuyuya attılar. Ama O gene onları sevmekte, onlara dua etmekte, onların iyiliği için her fedakarlığı yapmakta devam etti. Hayatın kanunu bu. Her Musa’nın bir firavunu olacak. Aman hayat realitesini göz önünde tutalım. Unutmayalım ki dünya güzellik kraliçesinin de barsakları cife dolu, kulağında kir, burnunda sümük var. Ama bunlar olmayınca bu güzellik kalmıyor. Çeşitli dertlere müptela olup sararıp soluyor. Ne olur hayata ve insanlara bir bütün, bir kompozisyon olarak bakalım. O beni kırdı, o beni incitti deyip sevgiden, saygıdan, edepten, incelikten, ilahi af duygusundan uzaklaşmayalım. İnsan affedebildiği, bağışlayabildiği, hoşgörebildiği oranda büyüyor, güzelleşiyor, yüceliyor. Allah’ım narın da hoş, nurun da hoş diyor. Bir çeşmeden akan su acı, tatlı olmaya diyor. Biz bu dünyaya küsmek için, kırılmak için, başkalarını itham etmek için gelmedik. Biz bu dünyaya sevmek için, saymak için, hoşgörmek için, bağışlamak için, kainatı kuvaklamak için gönderildik. Hayatı böyle algılayabilenlere ne mutlu. İçimizi öyle arıtalım ki, öyle temizleyelim ki orada nakış iğnesinin ucu kadar kin, nefret, düşmanlık, kırgınlık, dargınlık, küskünlük kalmasın. Gönlümüzü Allah’tan aldığımız beyazlıkta, tertemiz, pırıl pırıl teslim edelim. Sevgiyle geldik, sevgiyle gidelim.
“Ben cihanın altın terazisine
Ağırlığımca sevgi vermişim.
Ses edin uzak milletlerin gençleri
Bütün antenlerimi germişim”
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Yaşamın Hüneri Yazan Çiğdem Seçkin Gürel
Cvp: Yaşamın Hüneri Yazan Sabri Tandoğan