Sevgili Büyüğüm, Değerli Dostlar,
Hepinize en içten duygularla Merhaba,
Bugün yeni bir haftaya başlarken Sayın Büyüğümüzün de yeni bir yazısına başlamak kısmet oluyor. Yazının başlığından hareketle bir güzelliği yaşamak adına Sayın Büyüğümüzün en çok sevdiği şiirlerden birisini paylaşalım istedik... Dileyen dostlar bu şiiri Sayın Büyüğümüzün sesinden sitemizin açılışında gelen antoloji içinde dinleyebilirler.
Hayırlı çalışmalar, işlerinizde kolaylıklar, içinde sonsuz güzelliklerin yaşanacağı mutlu bir hafta dileğiyle sevgiler, saygılar....
Çiğdem Seçkin Gürel
SERENAD
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
İşte geldim mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen, yaprak yaprak,
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim ırak
İklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak…
Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen bir öpüştür dudaklarından
Mor akasyalarla ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıklarla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Ahmet Muhip Dranas
Bir Güzelliği Yaşamak (1)
Ömer Hayyam, bir şiirinde, “Sevginle gireceğim toprağa, sevginle çıkacağım topraktan.” diyor. Bir gün sormuşlar kendisine, “Kemâl nedir, olgunluk nedir?” diye. Cevap vermiş, “Hayatın karşımıza çıkardıklarını geri çevirmemek, eyvallah diyerek kabullenmek, ama bizden esirgedikleri için de gözyaşı dökmemek, feryâd-ü figan etmemek, koşulsuz sevmek hayatı, koşulsuz kabullenmek. Hayatı dolu dolu, aşkla, heyecanla yaşamak. Bir yudum suyu aşkla içmek, bir lokma ekmeği aşkla yemek. Havayı aşkla solumak. Hayatı, insanları, olayları sükûnet içinde, edep ve saygı içinde, aşkla görebilmek, aşksız bir an yaşamamak, tepeden tırnağa aşk kesilmek… Vücudumuzun bütün hücrelerini aşkla doldurmak. Biz aşktan doğduk, bizim anamız aşktır. Biz aşkın kendisiyiz…”
Yunus, “Aşk gelicek cümle eksikler biter” diyor. Algı kapılarını sonuna kadar açabilsek. Sevdiklerimizle bir olurken, evrenle de bir olabilsek. Tek istisna olmadan, yeryüzündeki bütün insanları, hayvanları, bitkileri, cemadâtı Muhammedî bir aşkla kucaklayabilsek. Hayatı doruklarda yaşayabilsek.. En ince, en hassas düzeyde, bütün ayrıntıların farkındalığı ile yaşayabilsek. Küçük hesaplarla, küçük çıkar düşünceleri ile yaşamı küçültmek, daraltmak kadar insanın kendine yapacağı zarar ne olabilir? Doğanın ve evrenin içinde sakladığı giz, yaşamın ve ölümün gizi, hep sevenle sevilenin bir araya gelmesinden doğan sonsuz mutluluğun içinde değil midir? Bu birliktelikte algının kapıları sonuna kadar aralanıyor, insan kendi özü, aslı ile, gerçekle yüz yüze geliyor…
Aslında, hayatta hiçbir şey can sıkıcı değildir, eğer her zerredeki harikulâdeliği görebiliyorsak. Yunus gibi, “Cümle yerde Hak nâzır, göz gerektir göresi” diyebiliyorsak, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır.” diye ürperebiliyorsak… “Sevdiğimi demez isem, sevgi derdi boğar beni.” diyen bir insan ne güzeldir. Eğer hayata kara gözlüklerle bakıyorsak, mutlu ve huzurlu değilsek, “Her dem taze doğarız, bizden kim usanası” diyemiyorsak, kabahatı hayatta değil, kendimizde arayalım. Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Bilimin bütün bulduğu, bütün bulacağı sende” diyor. Yunus, “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” diyor. Peki, bizim yaptığımız ne? Sürekli kendimizden kaçmak… Sürekli kendimizden uzaklaşmak… “Bir ben vardır bende, benden içeri” gerçeğini yaşamak için, kendimizi sürekli olarak, içkinin, sigaranın, uyuşturucunun, kumarın, dedikodunun kucağına atmak, gazetelerdeki ıvır zıvır yazılara, aptal kutusu önünde geçireceğimiz saatlerle kendimizden, özümüzden, aslımızdan kaçmak... Sonra da ben niye mutlu değilim, niye bu kadar huzursuzum, niye stres içinde yaşıyorum diye sızlanmak. Niye hayret ediyoruz bilmem ki? Ne ektik de ne biçeceğiz?
SABRİ TANDOĞAN