Çok sevdiğim Büyüğüm,
Müsaadenizle.
Efendim, yıllar öncesinde, siteye gelen bir soruya verdiğiniz cevabı okuduktan sonra “Hakiki İnancın Özeti” diye başlık atarak saklamışım. Geçenlerde yeniden okuyunca paylaşmak istedim.
HAKİKİ İNANCIN ÖZETİ
Kıymetli yavrum, bütün mesele kelimelerden, şekillerden, öze, batına, manevi hayata, aşka geçebilmek. Aksi halde yalnız şekilde kaldığımız sürece olay birtakım ritüellerin tekrarından başka nedir? Evet, hacca gitmek güzel, Kâbe’nin etrafında tavaf etmek güzel, ama asıl önemli olan kalbimizi Kâbe haline getirmek değil mi? Yalnız kelimelerin tekrarıyla şekillerin tekrarıyla kalbe ulaşılamıyor. Bir testiyi çeşmenin yanına koysak içine su girmediği sürece kırk yıl da dursa yine bomboş kalır. Önemli olan suyla testinin ağzının aynı istikamete gelmesi. Maneviyat pınarları gürül gürül akıyor, Kur’an-ı Kerim pırıl pırıl ortada. Ama bizler O nurun yanına bile yaklaşamıyoruz. Asırlardır hep tekrar, hep tekrar... Benim rahmetli babam Konya’nın Ermenek ilçesindendi. Ermenek’te çok kullanılan bir söz vardır, rahmetli babaannem de sık sık tekrarlardı: “Yağ yiyen köpek tüyünden belli olur” diye. İnanç, öyle bir nur, öyle muhteşem bir ışık ki insan istese de istemese de dışarıdan belli oluyor. Saklamanın, gizlemenin de imkânı yok. Bir insanın fizyonomisine bakaraktan onun inançlı veya inançsız bir insan olduğunu anlayabilirsiniz. Gönül istiyor ki kandil gecelerinin nuru biraz da yüzlerimizde yansısa. İnsan gönlü ışıktan billur gibi, ışıkla dolunca ışıktan fark edilmiyor. Yunus Emre boşuna dememiş “Aşk gelicek cümle eksikler biter” diye. O yansımanın bir tek şartı var, Kur’an-ı Kerim’de gösterilen: “Önce inandım de sonra dosdoğru ol”. Kâinatın Efendisinin “Beni kocattı” dediği muhteşem ayet. İnanan bir insan nasıl yalan söyleyebilir, nasıl ikiyüzlü olabilir, nasıl bir kimseden başka bir kimseye laf taşıyabilir? İnanan bir kimse nasıl sayısız iyiliklerini gördüğü insana cephe alabilir, gittiği yerlerde onu kötüleyip birtakım zavallı insanları ona düşman edebilir? İnanan bir insan nasıl kalbinde kin, nefret, düşmanlık, intikam hisleri besleyebilir? İnanan bir insan lokantanın listesinde zeytinyağlı taze fasulye yazdığı halde onu mısırözüyle yapmak şerefsizliğini gösterebilir? İnanan bir insan nasıl gazetesini çıplak resimlerle doldurabilir? İnanan bir insan nasıl televizyon kanalında birtakım zavallı perişan insanların piyasa fiyatlarını artıracak şekilde mütemadiyen onları lanse edebilir? Bu çizgiyi daha kilometrelerce uzatabiliriz. Hepinizin gördüğü, bildiği, şahit olduğu durumlar. Ne olur ya mertçe, erkekçe inkâr edelim, inanmıyoruz diyelim, yahut önce inandık diyelim, sonra ölüm bahasına da olsa dosdoğru olalım. Bugün durumumuz ortada, tek kelimeyle utanç verici bir durum. Benim sizlerden ricam lütfen ölüm kapımızı çalmadan halimizi, tavrımızı, gidişimizi bir gözden geçirelim ve kendimize bir çeki düzen verelim. O lüzumsuz, o pis, o iğrenç kibrimizi, gururumuzu, rezil nefsaniyetimizi bir kenara koyalım, tövbe edelim, istiğfar edelim, af dileyelim, “Allah’ım kulluk edemedim, affına geldim” diyelim. Kollarımızı açalım yeryüzündeki tek istisna olmadan bütün insanları, bütün hayvanları, bütün bitkileri, bütün eşya ve cemadatı Muhammedi bir aşkla kucaklayalım. Sevgi, saygı, edep, incelik, şükür, kanaat, sabır ve af yolunda, bağışlamak yolunda yürüyelim; kalbimizde ve kafamızda sevgiden başka bir şey kalmasın. Ve biz de Ömer Hayyam gibi “sevginle gireceğim toprağa, sevginle çıkacağım topraktan” diyebilelim. Allah, sizin, benim, bizim ve yeryüzündeki bütün insanların yardımcısı olsun, bizleri affetsin, bağışlasın...
Sabri Tandoğan
Hürmetle Ellerinizden öperim.