Aziz Büyüğümüz ve Saygıdeğer Dostlar,
Yepyeni hayırlarla geldiğine inandığımız, ışık ve renk dolu, güzel bir Cuma gününden selamların en güzeliyle Merhaba.
Bugün Sayın Büyüğümüzün yine birçoğumuz için çok önemli olabilecek çok değerli bir makalesine başlarken kendisinin sevdiği şiirlerden birisini de paylaşmak istedik. Bu şiirinde değerli şair Ahmet Hamdi Tanpınar, bir ölünün dünyadaki günlerini anarken duyduğu hisleri işlemiş:
Selam Olsun...
Selâm olsun bizden güzel dünyaya,
Bahçelerde hâlâ güller açar mı?
Selam olsun sonsuz güneşe, aya,
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?
Hepsi güzeldi: Kar, tipi, fırtına,
Günlerin geçişi, ardı ardına.
Hasretiz bir kanat şakırtısına,
Mavi gökte hâlâ kuşlar uçar mı?
Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan.
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adımızı soran, arayan var mı...?
Ahmet Hamdi Tanpınar
Efendim, bütün zamanlarımızın, bütün sevdiklerimizin ve sahip olduğumuz sayısız nimetlerin kıymetlerini daha yaşadığımız bu dünya hayatı içindeyken farkedebilen, bu duyguların ihtişâmını kana kana yaşayarak çevresiyle de paylaşanlardan olabilmemiz niyâzı ile...
Allah’a emanet olunuz.
Çiğdem Seçkin Gürel
Zamanı Değerlendirmek (1)
Büyük bilgin, kendi çağının en kültürlü insanı El-Birûni hastalanır, son günlerini yaşamaktadır. Hükümdar, emir verir konsültasyon yapılır. Umut yoktur. Durum hemen kendisine bildirilir. Derhal hastayı ziyaret eder. “Efendim,” der, “Ne yapmamızı istiyorsanız, emir buyurun, derhal yerine getirelim.” El Birûni, teşekkür eder, “Efendim,” der, “kafamda matematiğe ait çözemediğim, bir türlü halledemediğim bir soru var. Emir buyrulsun, memleketin en ünlü matematikçileri lütfedip gelsinler, inşallah dünya hayatımdaki son gece misafirliğimde, o meseleyi halledelim. Hakka öyle göçmek istiyorum.” Hükümdar, büyük bir saygı ve edeple, “Hay hay efendim.” der. Derhal emir verir. Matematikçiler gelirler. Sabaha kadar müzâkere sürer. Güneşin doğmasına yakın çözüme varılır. El-Birûni gerek konuk bilim adamları ile, gerek hane halkı ile helâlleşir, vedalaşır, neşe içinde, huzur ve mutluluk içinde Hakka göçer. Nur içinde yatsın. Cenab-ı Hak, din gününde ellerinden öpmeyi nasibetsin.
Zaman bizim için, bir dakikası bile kaybedilmemesi gereken çok değerli bir emanettir. Yetişebilmemiz, gelişip, noksanlarımızdan kurtulabilmek, fazlalıklarımızı törpüleyebilmek için, her anı değerlendirilmesi gereken muhteşem bir emanet… Her ânını bunun bilinci içinde geçiren, son gün geldiğinde tatlı, huzur dolu bir tebessümle, “Sen O’ndan razı, O senden razı olarak, gir cennetime.” sırrına mahzar olarak, Hakka göçenler ne güzel insanlardır. Zaman bir emanettir, dedik, doğumla verilen, ölümle alınan, mukaddes bir emanet. Her an bir sınav içindeyiz. Bazı kimseler zaman için, “Akıp giden kum tanelerinin, altından yapılmış olduğu emanet.” derler. Ben diyorum ki, zaman altından daha kıymetlidir. Kaybolan altın telafi edilebilir ama kaybolan, çarçur edilen, harcanan zaman bir daha geri gelmez. “Vakit öldürmek” diye bir tabir vardır. Hayır, vakit öldürmek değil, vakti en güzel, en yararlı bir şekilde değerlendirmek önemlidir. Günümüzde özellikle radyo, televizyonlar, gazeteler önünde sınırsız, sorumsuz bir şekilde zaman kaybedilmekte, sanki binlerce yıl yaşayacakmışız gibi hareket edilmektedir. Tablalarında simit satan iki çocuğun birbirleriyle dalaşmaları bomba gibi haber diye sunulmakta, hiçbir işe yaramayan, kimseye ne dünyada ne ahirette faydası olmayan ıvır zıvır işlerle o yüce emanete ihanet edilmektedir. Bir balon uçuruyorlar gündemi yakalamak diye… Lâf! Ne gündemini yakalayacaksın kardeşim? Sen, kendi varlığının, varoluşunun farkında mısın acaba? Her gece yatarken Hz. Ömer gibi, kendi kendine, “Bugün Allah için ne yaptın?” diye sorabiliyor musun? Her an kendini sorguluyor musun? Niçin dünyaya geldim, varoluşumdaki amaç nedir? Nasıl bir yaşama üslubuna kavuşmalıyım ki, son ânım geldiğinde, feryatlar koparıp, eyvah yanlış yaşadım, bana Yüce Rabbimin emaneten verdiği süreyi kaybettim, yazıklar olsun diye feryâd-ü figan koparmayayım… diye kendine soruyor musun?
Yirmi dört saati yaşamak büyük bir olaydır. Onun her ânını kıymetlendirebilmek başlı başına bir sanattır. İnsanlar, zaman yetişmiyor, yirmi dört saat az geliyor diye sürekli şikâyet ediyorlar. Sonra da onu rezil etmek, sorumsuzca harcamak için ne mümkünse yapıyorlar. Bakın çevrenize, siz de müşâhade edin.
SABRİ TANDOĞAN