Değerli hocam,
Sözlerime gerçek mi, yoksa fıkra mı olduğunu tam kestiremediğim bir anektodla başlamak istiyorum.
Bir tarihte bizden bir resmi heyet İsviçre'ye gidiyor.Görüşülecek yerler arasında Deniz Bakanlığı da var. Bizim heyettekiler İsviçrelilere sormuşlar:
-Ülkenizin dört tarafı karayla çevrili, neden sizde Deniz Bakanlığı var?
İsviçreliler cevap vermiş:
-Olabilir, sizde de Milli Eğitim Bakanlığı var.
Gerçekten de sadece adı milli olan, gençlerini üniversiteye bile hazırlayamayan, eğitim vermesi gereken günleri dershaneye gitmek için izin verecek kadar acze düşmüş bir bakanlıktan ne beklenir? Sonuçta üniversite sınavında 40 bin öğrenci sıfır çekiyor.
Toplumların bir kanadı bilim, bir kanadı sanat, yön veren kuyruğu ise ahlaktır. Buna sahip olamayan milletler uçamazlar, ancak yerde yürüyen tavuk toplum olurlar. Biz insanlarımıza ne bilimi öğretiyoruz, ne sanatı öğretiyoruz, ne de ahlaklı insan olmayı öğretiyoruz. Bir toplumun değerli bilim adamlarına, sanatçılarına ne kadar ihtiyacı varsa, onlar kadar Ömer Efendi Hoca, Boyacı Osman Efendi, Şekerci Şükrü Amca, Hüsameddin Efendi, Hafız Efendi gibi insanlara da ihtiyacı var. Toplumlar edebi, ahlakı, tevazuyu, yardımlaşmayı bu insanlardan öğrenirler.
Fatiha suresinin bile mealini yanlış veren uyduruk din ve ahlak dersleri yerine böyle insanların yaşanmış hayat hikayeleri ve dersleri anlatılsa çok daha etkili olmaz mı? Şimdi toplumun baş öğretmeni televizyon dizileri, sanatçı bozuntuları, paradan başka bir şey düşünmeyen sözde aydınlar. Klavuzu karga olanın burnu b..tan kurtulmaz misali bu toplumun gidişi de böyle oluyor.
Geriye tek bir seçenek kalıyor; kendi kendimizi adam etmek, sizin gibi bunu başaran insanları örnek almak ve her gün daha ileriye, daha güzele doğru gitmek. Bu da yalnız kalma pahasına da olsa toplumun gittiği yönün tam tersi istikamette olmayı gerektiriyor.
En derin selam, sevgi ve saygılarımı sunarım
Bir öğrenci