Aziz Büyüğümüz ve Çok Değerli Dostlarımız,
Bütün zamanlarımızın, hayatın, varoluşun çılgın güzelliğine bakabilmeyi, onları görebilmeyi öğrenerek hayranlık ve mutluluk içinde geçmesi, yaşantılarımızı kırgınlıklar, iç ve dış hesaplaşmalardan kurtarıp Sayın Büyüğümüzün bir söylemiyle:
“Ey hayat, geçme, dur! Öyle güzelsin ki...”
diyebildiğimiz bir muhteşem estetik olay haline getirebilmek duasıyla sizleri selamlıyorum bugün.
En içten sevgi ve saygı ile... Hayırlı günler efendim.
Çiğdem Seçkin Gürel
Vaktiyle Japonya’da çok güzel resimler çizen bir ressam varmış. Görenler hayran oluyormuş. Kimse onun kadar güzel bambu resmi çizemezmiş. Bir gün genç bir ressam gidiyor. “Üstad,” diyor, “bu başarınızın sırrı nedir? Ben de sizin gibi büyük bir ressam olmak istiyorum. Ne yapmam gerek?” Ressam edep ve incelikle cevap veriyor: “Çok basit evladım,” diyor. “Önce bir kağıt, bir kalem alacaksın. Bir bambu çizeceksin sonra bir tane daha, sonra on tane daha. On yıl sürekli bambu çizeceksin”. “Sonra?” diyor genç ressam. Ressam tebessüm ederek cevap veriyor: “Sonra, bir gün bakacaksın ki, sen kendin bambu olmuşsun… Seni yakarsa o sanat eseridir. Güzellik, insanların ne yaptığında da değil, nasıl yaptığındadır.”
Japonya’da, itina ile, özenle, dikkatle, saygı ile, aşkla yapılan her şey sanat eseridir. Güzel yemek yapabilmek, güzel çay hazırlamak da bir sanattır. Bugün bizim ve Bazı dünyasının “zanaat” saydığı pek çok iş, Japon kültüründe soylu, saygın bir sanattır.
Japonlar güzelliğe karşı o kadar duyarlıdırlar ki, bazen çok güzel bir eser karşısında ağlarlar.
“Ferhat Usta, Ferhat Usta, neden güzellik ağlatır insanı…”
Japonlara göre bir çay sohbeti bile güzel olabilir. Sanat kıvamına ulaşabilir. İnsanların karşılıklı edep, tevazu, saygı, incelik, zarafet içinde oturdukları, birbirlerini dikkatle dinledikleri, yalanın, riyanın, gösterişin olmadığı, güzelliklerle dolu bir sohbet ve o sohbette huşu içinde, edeple yudumlanan çaylar, Japonlara göre bir güzel sanattır. Gerçek güzellik içten yaşanandır, sessiz, iddiasız, gösterişsiz ama insanın içine işleyen bir güzellik. Bu güzellik insanı yetiştirir, oldurur, erdirir. Asıl büyük olan, yüce olan sanat, yaşama sanatıdır. Önemli olan, hayatı bir sanat eseri gibi, bir şiir gibi yaşayabilmektir.
Günümüzde misafirlik anlamını kaybetti. Misafire o kadar çok şey ikram ediliyor ki, bu yoğunlukta, bu ortamda asıl ikram unutuluyor. Biraz sevgi, biraz dost sıcaklığı, biraz yürekten ilgi. Gerek hazırlık aşamasında, gerek ikram sırasında ev sahibi, o kadar yorgun, bitkin oluyor ki, bu incelikler çok zaman aklına bile gelmiyor. Oysa, asıl ihtiyacımız, biraz ilgi, biraz sevgi, biraz yakınlık değil mi? Bizler sevgiye susamışız, farkında değiliz. Gülten Akın ne güzel söylüyor:
“Bir büyük oyun kardaş yaşamak dediğin.
Beni ya sevmeli ya öldürmeli…”
SABRİ TANDOĞAN