KARDEŞLİK SINIR TANIMAZ! KUM VE KAR KARDEŞTİR!
Yine kış geldi!
Yılın ilk kardan adamı buzlu bir gölün kıyısında çocukların pamuk elleriyle ayağa dikildi. Çocuklar malzemesini zengin tutmuşlardı kardan adamın.. Üstelik, yüzü kıble istikâmetine denk gelmişti.
Çocukların hava şartlarından bağımsız şen şakrak hallerinden farklı olarak, kardan adamın bakışları özlemle uzakları kucaklamıştı.. Kömür gözleri havuç burnunun ucundan çok öteleri görüyor gibiydi. Soğuğun varlığı ile varlık bulan vücudunun tahammül edemeyeceği kadar sıcak iklimlere ve kavurucu bir coğrafyanın olay ufkuna kapılmış gibiydi.
Kendisi var olduğunda ortadan kaybolan güneşin bütün çıplaklığı ile hüküm sürdüğü topraklarda hiç görmediği kadar kum vardı; fakat hiç kar yoktu!
Neydi, bakışlarını esir alan bu kum diyarının sırrı?
Havuç burnuna sıcak diyarlardan bir koku geldi cevap olarak... Kendi ikliminde koklayamadığı bir çiçeğin kokusu olabilirdi belki? Kokladı, kokladı, kokladı....
Çocuklar kendi içlerinden birine “iyi düşündün” diyorladı... “Çok yakıştı!.. Hangi kardan adamın göğsüne bir ‘gül’ iliştirilmiştir ki bugüne kadar!!!”
Kardan adam kömür gözlerinin saplanıp kaldığı sıcak ufuklarda bu çiçeği aradı.. Aradı, aradı, aradı... Her taraf kumdu; kumdandı! Anladı ki, gövdesinin kıyısında yükseldiği gölün çok ötesindeki bir coğrafyada göller böyle oluyordu?! Hiç susuz oluyordu da kumsuz olmuyordu.. Oraların gölleri çölleriydi...
Peki, ya o güzel kokunun kaynağı?!
Merakı, bütün soğuk gövdesini sımsıcak sarmıştı.. Kardan gövdesini oluşturan sayısız kar tanesindeki kristal hücreler o güzel rayihanın tesiriyle kum zerreleri ile aynılaşmış; zerrelerdeki sır âyân olmuştu...
Meğer, dev bir kum saati gibi “zaman” ile haşir neşir olan çöl, çok mesut bir asırdan hâtıra kalan en mesut saatlerini günün en sıcak saatlerinde yâd ediyormuş.. Meğer, semâdaki dev küreler kadar sır yüklü kum zerreleri, bu büyük enerjiyi nurlu kademinden aldıkları Nurdan Adam’ı* hatırlıyorlarmış... Güneşten değil amma bu sırdan gün boyunca kavruluyor; gün batımında soğuyarak mâtem tutuyorlarmış...
Göl kıyısında soğuk daha da artmıştı ve gün bitmek üzereydi... Çocuklardan biri şaşkınlık içinde, kendilerini oyuna kaptırmış arkadaşlarına seslendi.. “Arkadaşlar! Arkadaşlar! Kardan adam yok!! Kardan adam yok!!”
Hep birlikte, kardan adamı yaptıkları noktaya koştular.. Hakikaten, kardan adamdan eser yoktu! Kardan adamı yaptıkları noktada, donmaya yüz tutmuş bir su birikintisi oluşmuştu... Anlam veremediler.. Tıpkı, göl kıyısındaki bembeyaz kardan örtünün üzerinde -yer yer lekeler halinde- gördükleri kum öbeklerine anlam veremedikleri gibi...
*Hz. Muhammed Aleyhi’s-SALÂTÜ ve’s-SELÂM
.................................................
Efendim,
Güzel meclisinize hayal dünyamızdan yukarıdaki kesit ile selam vermiş olsam ve ardından ilham perisinin kulağımıza fısıldayarak kopya verdiği aşağıdaki mısralarla, güzellikler ürettiğiniz ve biz de istifâde ettiğimiz için teşekkürlerimi arz etsem; kabul olunur mu?
Saygılarımla,
Kardan Adam
ÇÖL TÜRKÜSÜ
Döküldüler zerre zerre,
Zamanın sırrından kumlar....
Savruldular çevre çevre,
Kaderin çölü oldular...
Kamerin nûru "Kalem"den,
Güneş semâvî bir dekor...
Çöllerin rengi kaderden,
Kum tanelerinde akkor!!
Karları eriten, Sevdâ!
Çöllerin yanık rûyâsı...
Kardan adamın ufkunda
Seraplarının dünyası....
Gül kurusu, gül kokusu...
Zerrelerde saklı çiçek...
Kumda ümit bir damla su,
Kader çölünde kelebek...
Zehir zemberek bekleyiş..
Akrepten artık korku yok!!
Hicretle gelen şenleniş,
Ümîde dâir kelâm çok...
Çöl ortasında bir gedik,
Zaman nereye akmakta??
Saati ters eden mekik,
Kime kefen dokumakta??
Geçmez artık, gelmez artık...
Çöle inen nurlu kadem!!
Kaderdeki ümit yırtık,
Kum hışırtısında mâtem.......
Kardan Adam
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Kardeşlik sınır tanımaz Yazan Kardan Adam
Cvp: Kardeşlik sınır tanımaz Yazan Sabri Tandoğan