Hepinize güzel bir bahar sabahından en içten saygı ve sevgilerle merhaba...
Değerli şair Sabahattin Kudret Aksal,
“Kapımın önündeki bir ağaç, Türkçe’nin güzelliği mutlu olmam için yeterli.”
diyordu bir yazısında. Bugünlerde açan elma çiçeklerindeki hayran edici ihtişam da insana gayriihtiyari “Tomurcuğundan çözülen bir elma çiçeğinin güzelliği mutlu olmamız için yeterli.” dedirtiyor...
Efendim, buradan hepinize en güzel duygularla sevinç içinde geçecek esenlik dolu zamanlar diliyor ve sözü her zaman olduğu gibi içimizde elma çiçekleri açtıran sonsuz inceliklerle dolu yazısı için Sayın Büyüğümüze bırakıyorum...
Kutlu Doğum Haftamızın yepyeni hayırlara ve güzelliklere vesile olması dileğiyle...
Çiğdem Seçkin Gürel
Masum Tebessüm (3)
Japonlar, dünyadaki güzelliklerin hiçbirini kaçırmayacak kadar duyarlıdırlar. “Dirlik, düzenlik olsun, hayattaki ilk rehberin.” derler. Büyük bir iş başarmak istiyorsan, işe küçükle başla. Unutma ki en uzun yolculuk bir ilk adımla başlar. Vehbi Koç’a sormuşlar: “Bu kadar parayı nasıl kazandınız?” “İlk bir lirayı kazandım, sonra diğerleri geldi.” demiş. Avuç avuç toprakla koca dağlar eritilir. En küçük şeylere de, en büyük konulara da eşit derecede önem vermek lazımdır. Küçüğe burun kıvıran, büyüğü kesinlikle başaramaz. Sokakta bir tanıdığa selam vermek, hatırını sormak bile son derece önemli, ince bir iştir. Adı büyüğe çıkmış nice insan, telefonda konuşmasını bilmez.
Japonlar, çok şeyi bilmek yerine, küçük şeyleri bilmeyi yeğ tutarlar. Bilmek başka, uygulamak başkadır. Japonlar ne doğaya esir, ne de egemen olmayı düşünmezler. Önemli olan doğayla birlikte ve uyumlu bir şekilde yaşayabilmektir. Çalışmak, günleri kısaltır; ömrü uzatır. İlk denemede çok ciddi, çok dikkatli, çok uyanık olmalıdır. Çünkü ikinci bir deneme şansı olmayabilir.
Japonya’da kaldığınız otele akşam döndüğünüzde gündüz sizi arayanlar, not bırakanlar, mesaj bırakanlar, çok güzel bir kağıda, daktilo ile hiç hatasız olarak yazılmış şekilde gelir, size saygı ile sunulur. Japon insanı, işini, görevini en iyi şekilde yapmak, karşısındakini, hizmet verdiği insanları sevindirmek, onların övgülerini kazanmak ister. Bunun için çabalar, ölçer biçer, her türlü olasılığa karşı hesaplı ve hazırlıklı olmaya çalışır. Bazen o hesap ve ölçü duyarlığı, sonsuz ayrıntılara iner. O insanların yaşantısında ve sanat anlayışında yalınlık egemendir. Japon kültürü oturup kalkmayı, giyinmeyi, yemek yemeyi, çay içmeyi, çiçek düzenlemeyi, bir çiçeği, bir ağacı seyretmeyi, gökyüzüne bakmayı bir sanat haline getirmiştir. Aşikâr olmayanı, gizli olanı görüp kavrayabilmek özel bir eğitim, görgü, duyarlık ve çaba ister. Ulvî, ürpertici güzellik duygusu, sanat eserleriyle, bizzat sanatı yaşayarak, yaparak yaşanır. İnsanoğlu bu acıyı tatmalı ve yaşamalıdır. Japon düşüncesine göre, kişi, ıstırap çekerek olgunlaşırken, kendini, kimliğini, kişiliğini bulur.
Dünyada her şey, bir oluşum ve gelişim süreci içindedir. Gün gelir, çiçekler solar, dostlar uzaklaşır, insanlar ölür. Her şey fanidir. Ebedi olan yalnız Allah’tır. Solmayan yeni, pörsümeyen güzellik, ezeli ve ebedi gerçek yalnız Kur’an-ı Kerim’dedir. Nuru kıyamete kadar bütün varlığa ışık vermeye devam edecektir. İnsanlar onunla huzura ve mutluluğa kavuşacaktır.
Hiç kimse, kendi öz benliğini bütün muhtevası ile ortaya koyamaz, koymak istemez. Çiçeklerin açması bile, çeşitli şartlara bağlıdır. Ancak sevgi, saygı, dostluk ve güven duygusu, gönlümüzün sırlarını kısmen dışarıya açabilir. Büyük Yunus, bir mısraında,
“Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz”
der. Konuşulan veya yazılan, gönülde yatan kitabın ancak bir cümlesi olabilir. Atilla İlhan, bir şiirinde,
“Anladım imkansız şey, bir insanın bir başka insanı anlaması”
diyor. Her yeni, gün iyiye, güzele, doğruya olan yolculuğun yeni bir başlangıcıdır. Önemli olan Yunus gibi, insanlara hitabetmenin, onları etkilemenin sırrını öğrenebilmektir. “Yunus bir haber verir, işidenler şad olur.” diyebilmektir. Şâdolmuyorsak iyice bilelim ki kabahat bizimdir. Yâr ile beraber olanlar, hangi zamanda, hangi mekânda olursa olsunlar, şâdolurlar. Cahit Sıtkı,
“Sevmek, devam eden en güzel huyum”
der. Gönül öyle bir aynadır ki, sevenler, birbirini orda görürler; “Aşk gelicek cümle eksikler biter” derler. İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşamaz; insan alemde insanları sevdiği müddetçe yaşar. Gerçek olgunluk, madde ile mânâ, ruh ile beden, dünya ile ahiret, din ile ilim arasında sağlanan birlik ve beraberlik ile olur. Bize zıt gibi gelen unsurlar, çelişki içinde gördüklerimiz aslında birbirlerini tamamlayan durumlardır. Biz ehl-i tevhid olamadığımız için onları birbirlerine hasım gibi görüyoruz. Gönül gözü açık olanlar için, onlar sadece Allah’ın nurunun çeşitli görünüşleridir. Yunus ne güzel anlatır bunu:
“Bir çeşmeden akan su, acı tatlı olmaya...”
SABRİ TANDOĞAN