Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Aşk diyarından gelen nağme
Gönderen : Gül Uçar
Tarih : 4/22/2010 10:51:43 AM


 


Bismillahirrahmanirrahim.


Değerli Hocam,


Medine’de başladığımız manevi yolculuğumuzu anlatmaya müsaadenizle Mekke ile devam ediyorum.


3. gün öğlen namazından sonra Medine’de ihrama girerek, umre ibadetimizi yapmaya niyet ettik. O andan itibaren telbiye getirmeye başladık. Mekke’ye gitmek üzere otobüslere bindik. Otobüste hep beraber telbiye, tekbir ve tehlil getirmeye devam ettik. Otobüsten dışarıya baktığımızda Medine’deki yeşilliğin yerini uçsuz bucaksız taşlık araziler almaya başladı. Dağlar, tepeler her yer kara taşlarla kaplıydı. Allah dileseydi evini bambaşka bir yere inşa ettirebilirdi. Ama o zaman gözlerimiz çok rahat bu güzelliklere kayıp, kendi içimize dönmeyi unutabilirdik. Düşününce Allah’ın her takdirinde bir hikmet vardı. Bütün bu taşlık arazinin üzerinde öyle güzel bir gün batımı vardı ki daha önce güneşi hiç böyle görmemiştim. Hayranlıkla güneşin batışını seyredip, ona gülümseyerek el salladım.


Mekke’ye geldiğimizde yoğun bir trafiğin içerisinden geçerek otellerimize vardık. Daha sonraki zamanda da yaşayarak gördük ki Mekke, Medine’ye göre daha kalabalık ve gerek ibadethanede gerekse günlük hayatın içerisinde daha çok mücadele etmeyi gerektiren bir şehir. Çok güleryüzlü insanlarının yanı sıra bir o kadar iletişime kapalı insanları da var. Bugün Ebu Leheb ve Ebu Cehil’in torunlarının da yaşadığı bir şehir olan Mekke, bu haliyle bana Peygamber Efendimizin yaşadığı dönemdeki karışıklığı ve o dönemde verilen mücadeleyi hatırlattı.


Otellerimizde biraz dinlendikten sonra umre ibadetimize devam etmek üzere gece 11.30’da Mescid-i Haram’a geldik. Dualarla tavafımıza başladık. Allah’ın bizlerin Rabbi olduğu, bizim onun kulları olduğumuzun idraki ile zikir ve dualar ediyor; ışığa koşan pervaneler gibi O’na yakın olmaya çalışıyorduk. Evrende her şey Allah’tan yaratılmış. Evrenin özü Allah. Allah her zerrede. O’nun olmadığı hiçbir yer yok. Her şey O’nun varlığı ile ayakta duruyor. Evrendeki gezegenlerden, atom çekirdeğindeki nötron ve protonlara kadar her şey O’nu tavaf ediyor, O’na koşuyor. Bizler de bir nevi yeryüzündeki diğer insan kardeşlerimizi temsilen orada tavaf halindeydik. Allah gönüllerimizi O’nun zikrinden, ayaklarımızı O’nun yolundan ayırmadan her daim tavaf edenlerden olmayı bizlere nasip etsin inşallah.


Tavaflarımızı tamamladıktan sonra, iki rekât namaz kılıp, zemzem suyu içtik. Zemzem suyunu içerken Allah’ın rahmetini yudum yudum içtiğimizi düşündük. Daha sonra, Hacer Annemizin oğlu İsmail’e su bulmak için koştuğu Safa ve Merve tepeleri arasında, sa’y ibadetini yapmak üzere niyetlendik. Hacer Annemizin Allah’a yakarışı, arayışları ve gayretleri gibi bu tepeler arasında, Rabbimize rahmeti ve mağfireti için yalvardık. O’na yakın olmaya gayret ettik. Sa’yı tamamladıktan sonra Rabbimize olan teslimiyetin bir ifadesi olarak saçlarımızı keserek ihramdan çıktık. Allah hepimizin ibadetlerini kabul etsin inşallah.


Umre ibadetimizi tamamlayıp, biraz odalarımızda dinlendikten sonra gece üçte Mescidin ikinci katına çıkarak Kâbe’yi, tavaf edenleri ve çevreyi izledim. Görebildiklerimi de sizlerle paylaşmak isterim. Kâbe’nin etrafında yirmi dört saat devam eden bir tavaf var. Her an hiç durmadan. Kâbe’nin Hacer’ül Esved köşesinin olduğu tarafta, tavafı bitirenler ve yeni başlayanların sürekli bir giriş çıkış hareketi var. Bu görüntü insana Yunus’un “Her dem taze doğarız bizden kim usanası” sözünü hatırlatıyor. Tıpkı buradaki harekete benzer dünyada da her an ölenler ve yeni doğanlar oluyor. Vücudumuzda her an ölen ve yenilenen hücreler oluyor. Hiçbir şey yerinde aynı kalmıyor. Her an değişiyor.


Kâbe son derece estetik, zarif ve güzel. Allah ruhlarımızı da böyle inceltip, güzelleştirebilmeyi bizlere nasip etsin inşallah. Her hal ve hareketimizde böylesine zarif böylesine estetik olabilmek ne güzel olurdu.


Kâbe’den yukarıya biraz başınızı kaldırdığınızda Allah’ın evinde sevinç çığlıkları atan kırlangıçları görüyorsunuz. Demek ki Allah’a yakın olanlar için bedbinliğe, karamsarlığa yer yok, diyor insan. Allah’la beraber olanlar bu güzel kuşlar gibi mutludur, yaşama sevinci doludur.


Bu güzel ibadetlerin ertesi günü bu kadar yürümeye alışık olmayan bacaklarımız baktık ki tutulmuş. Ama Allah’ın izni ile şikâyet yok. Kaldığımız yerden azimle devam. Gördük ki tutulan bacaklar üstüne gittikçe açılıyor. Demek ki nefsimize zor gelen şeyleri yapmaya devam ettikçe nefsimiz de böyle alışacak ve bir yerden sonra zorlanmayacak.  Bu noktada Peygamber Efendimizin hadisini hatırlıyorum, “İbadetlerin az da olsa devamlı olanı makbuldür” Demek ki nefis terbiyesinde devamlılık çok önemli.


Değerli Hocam, müsaadenizle son olarak Arafat’a yaptığımız ziyarette gördüklerimi sizlerle paylaşmak isterim. Arafat’ta vakfeye durulan tepeden aşağıya indiğimizde karşımızda çok güzel bir gün batımı vardı. Onu seyredeyim derken bir yandan turistleri gezdirmek için orada bulunan develerin pisliklerine basmamaya çalışıyor; bir yandan da hızla yanımızdan gelip geçen akülü arabalardan kendimi korumaya çalışıyordum. Düşündüm ve kendime dedim ki, “Demek ki hayatta Allah’ın güzelliklerini seyretmeye çalışırken, bir yandan O’nun emir ve yasaklarına uyarak, kendimizi pisliklerden uzak tutmaya; bir yandan da bizi O’ndan uzaklaştırabilecek tehlikelere karşı son derece dikkatli ve uyanık olmaya çalışacağız.”


Güzel Hocam, her zaman olduğu gibi orada da sizi ve sevgili gönül dostlarını dualarımdan hiç eksik etmedim. Allah inşallah dualarımızı kabul eder.  Gül ellerinizden öper, herkese sevgi ve saygılarımı sunarım. Allah’a emanet olun.


Gül Uçar



 


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

Aşk diyarından gelen nağme Yazan Gül Uçar
Cvp: Aşk diyarından gelen nağme Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]