Hayırlı Günler Çok Değerli, Aziz Büyüğüm ve Sevgili Dostlar,
Hepinizi selamların en güzeliyle ve en güzel dileklerle selamlıyorum bu sabah...
Sayın Büyüğümüzün yazısına kaldığımız yerden devam ederken sabah duygularımı anlatmaya çalıştığım bir şiiri de paylaşmak istedim müsaadenizle.
Gönül dolusu sevgi ve saygı ile efendim...
SABAH DUYGULARI
Çaydanlıkta buram buram kokusu çayın
Demi, Ayşe kızın kınalı ellerinden
Ki yaprak yaprak devşirilmiş türküler söylenerek
Uçsuz bucaksız çay bahçelerinden
Serçeler, sabah şarkılarını söylerken
Güneş selamlayıp geçmekte
Ve bu en güzel saatlerinde sabahın
Hayat baştan başa tazelenmekte
Her sabah olduğu gibi bugün de
Ayakkabı boyacısı bir çocuk geçer sokaktan
Omzunda eski bir boya kutusu
Gözleri mahmur, kendisi yorgun
Sırtında varla yok arası bir ince hırka
Koyulur sokağın yokuşuna
Kar, tipi, bayram,
Belki birkaç lokmayla düşmüş yollara
Ah, bazan nasıl zor ekmeğini kazanmak da
Ve sonra bahar rüzgarları kadar güzel ve hoş,
Bir dağ köyünde titreyen, çocuk gelir hatrıma
Getirse derim serinliğini dağlarda esen rüzgarın
Onunla ben de üşüsem bir dem
Soğuk ellerini ellerimde ısıtsam
Ve desem ki...
Neler olup biterse bitsin,
Neler söylenirse söylensin
Öyle büyük bir tad var ki yaşamakta...
Çiğdem Seçkin Gürel, (23.4.2010, Ankara)
Masum Tebessüm (5)
İnsanoğlu daima bir meseleler çıkınıdır. Yaşamak, her an kendimize sorduğumuz bir yığın soruya cevap aramak değil midir? Biz sormasak bile, onlar kendiliklerinden bize gelmiyorlar mı?
Uzlet eden selamet bulur, şehvetine galebe çalan kurtulur. İbret almadan bakmak zillet, düşünmeden susmak gaflet, hikmetsiz söz söylemek en büyük derttir. Hasan Basri Hazretlerine, “falanca adam can çekişiyor” dediler. Güldü, “O, yetmiş yıldır can çekişiyor” dedi. Gönül, nefsin esaretinden kurtuldukça, Allah’a yaklaştıkça mutlu ve huzurlu olur. Allah’ı bilmeyen, O’nunla beraber olmayan şadolamaz. Bir yazıyı okuduktan, bir sohbeti dinledikten sonra, kendinizi rahatlamış, hafiflemiş, arınmış, Allah’a yaklaşmış hissetmezseniz, bilin ki o yazıyı yazan, o sohbeti yapan sevginize, saygınıza layık değildir. Boşuna içinizi karartmayın. Terk edin o kimseyi. Bal arası gibi olun. Ancak yararlı olana konun. Zararlıyı bırakın. Boşuna zaman harcamayın. Akıntıya kürek çekmeyin. Kaybedecek bir dakikamız bile yok. Biz bu dünyaya yontulmaya geldik, adam olmaya geldik. Güzelleşmeye geldik. Atasözünde ne güzel anlatılmış: Arkadaşının kim olduğunu söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim…
Kur’an-ı Kerim’de, “Bilin ki dünya hayatı bir oyundan ibarettir.” buyruluyor. Yunus, “Mal sahibi, mülk sahibi, / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan, mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan…” der. Dönüş Allah’adır. Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle şadolurlar.
Kapı kapı dolaşma, muratlar sendedir. Mutluluğa atılan ilk adım, vermekten, paylaşmaktan başlar. Çiftçi tohumunu atmadan ürün alamaz. Mütemadiyen kötülükleri sıralamak, şu şöyledir, bu böyledir diye lafazanlık etmek bize ne kazandırıyor? Tamam, o öyle, beriki böyle, ama biz nasılız? Karanlıklara küfredeceğimize bir mum da biz yaksak daha iyi olmaz mı? Biz bu dünyaya yalnız şeytan taşlamaya mı geldik? Ne zaman gül gibi olacağız?
Hayatın bizzat kendisi umut kaynağı, mutluluk kaynağı değil mi? Bütün insanlar, mutlu olmaları için yaratıldılar. Mutsuz oluyorlarsa bu kendi hataları yüzünden… Nasıl bakarsan öyle görürsün. Kimse görmek istemeyen kadar kör değildir. İki mahkum hapishanenin penceresinden bakıyorlardı. Biri hiddetle yere tükürdü. “Ne berbat bir gece,” dedi. “Yerler vıcık vıcık çamur.” İkinci mahkum gökyüzüne baktı, baktı. “Allah’ım,” dedi, “ne muhteşem bir gece. Gökte yıldızlar pırıl pırıl.”
Mutluluk her zaman yanımızdadır. Onu yakalamak için elimizi uzatmak yeterlidir.
SABRİ TANDOĞAN