Sevgili Üstâdım Sabri Bey ve Sevgideğer Dostlar,
Bugün, müsâdenizle "nezâket" üzerine konuşmak istiyorum..
"Ah Nezâket, Nezâket; seni sevmek felâket!
Nerden çıktın karşıma, çakır gözlü Nezaket!"
Elbette, konuşmak isteğim bu Nezâket değil! Zâten, kendisini tanımıyorum! :) Bu Nezâket'i, mısraların sahibi olan şair konuşsun.. :)
Bendenizin konuşmak istediği nezâket, o Nezâket'ten çok daha güzel!
"Edeptir nezâket; irfanlı bakış..
Topluma saygılı hâldir nezâket!
Duruşu çiçektir, kelâmı nakış..
İnsanlığa giden yoldur nezâket!"
Şair Ömer Ekinci'nin tespit ettiği gibi "çiçek duruştan, nakış nakış kelâmdan, irfanlı bakıştan, edepten" gelen nezâketi lâyıkıyla bilmeye ve yaşamaya ne kadar muhtacız!
"Takvadır nezâket; giyenler veli..
İmanın süsüdür; bildim bileli!
Yetimdir nezâket, Nebî gideli..
Edepli hayâlı hâldir nezâket!"
Şairin vukûfiyetle söylediği gibi, maalesef iki binli yıllarda, günümüz dünyasında "nezâket"in gerçekten yetim kaldığını düşünmemize yetecek kadar çok gerekçe var!
Artık, nezâket sahipleri yanlış yorumlanır olmuşlar!
Bir yerlerde okuyup kenara kaydettiğim ve Hz. Ömer'e atfedilen özlü söz şöyle idi..
"Şiddet göstermeksizin kuvvetli, zayıflık belirtmeksizin yumuşak ol!"
Kapsama alanına bir çok ahlâkî-mânevî meziyeti alan nezâket, hilim=yumuşak huy olmadan elbette gerçeklik taşıyamaz!
Bununla beraber, bazı insanlar fıtrî olarak o kadar yumuşak huyludurlar ki, onlar otomatik olarak nezâket sahibi olurlar..
Bir çok nezâket sahibi insanda ise "yumuşak huy" Hz. Ömer'e atfedilen sözdeki gibi "zayıflık" alâmeti taşımaz!
Onların, "şiddet" göstermedikleri için kuvvetleri gizlidir!
Kıymetli taşlarla bezenmiş kabzaya sahip ve ipek kumaşlara sarılmış kılıç gibidirler!
Ancak, nezâket denince Nezâket Hanım'dan başkasını bilmeyenlerin dünyasında, bu yüksek nezâketi taşıyan insanların anlaşılması ne kadar mümkündür?!
Onlar, bu nezâketi bir çeşit zayıflık, bir çeşit savunmasızlık olarak görürler!!
Bu yüzden, kaba elleriyle o altın kabzaya ve o ipek örtüye pervasızca uzanırlar..
O altın kabzanın ucunda, o ipek örtünün altında tahta bir kılıç varmışçasına küstah davranırlar..
Evet, onlara göre nezâket zayıflıktır! O yüzden bu kadar küstah olabilirler!
Ancak, el uzatmaya cür'et ettikleri o kılıcın keskin yüzeyi canlarını yakınca başlarlar feryat etmeye!
Neden feryat ederler acaba?! Hani, şiddet gösterebildikleri ve yumuşak huydan nasipsiz oldukları için "kuvvetli" idiler?!
Kılıcın keskin yüzünü görünce, kuvvet ve kudretlerinden (!) neden tereddüt ederler acaba?!
Edebî bir dil kullanıyor olmamıza rağmen, hergün yaşadıklarımızdan bahsediyoruz aslında! Bunları zâten hep görmüyor muyuz?!
Merhum Mehmed Âkif farklı minvalde terennüm etmiş ama bizim sohbetimize uyduğu için o mısraları tekrarlamak şart oldu..
"Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?!
Kesilir belki amma çekilmeye gelmez boynum!"
Rabbimizden, insanlık asâletenin dili olan nezâketin baş tâcı edildiği bir dünya niyaz ederek sözümü tamamlıyorum..
En kalbî selam ve saygılarımla,
Kardan Adam