Efendim,
Hepinizi yeni bir haftaya başlarken sağlık, huzur ve esenlikler içinde olmanız dileğiyle, selamların en güzeliyle selamlıyorum.
Şükürler olsun yine rahmet dolu zaman dilimi “Üç Aylar”a ulaştık. Bu eşsiz zamanların bizler için büyük hayırlara vesile olabilmesi, her şeyden önce bizim iyilikler, güzellikler, paylaşımlar, yardımlaşma ve dostluklar adına ilk adımı atmamızla mümkün. Yüce Rabbimiz bir Kudsi Hadis’te buna işareten “Kulum bana bir adım gelirse Ben ona on adım giderim.” Buyuruyor.
Efendim, bugün geçtiğimiz cuma günü ilk bölümünü paylaştığımız sohbet notlarının devamına yer vermeden önce hepimiz adına Üç Ayların sonsuz hayırlara, dâimi güzelliklere vesile olmasını diliyor ve bu aylarda Sevgili Peygamber Efendimizin her gün tekrarladığı duasını müsadenizle paylaşmak istiyorum:
“Allahümme barik lena fi Recebe ve Şa'ban ve belliğna Ramazan”:
“Allah’ım! Receb'i ve Şaban'ı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi Ramazan'a ulaştır.”
Bütün hayırlar ve güzellikler üzerinize olsun efendim. Allah’a emanet olunuz.
Çiğdem Seçkin Gürel
SAYIN BÜYÜĞÜMÜZ SABRİ TANDOĞAN’LA KUR’AN-I KERİM’DEN BAZI AYETLER ÜZERİNE SOHBETLER-II
-Efendim, Musa AS ve arkadaşının yolculuklarına çıkarken yanlarına “pişmiş balık” almaları, bu balığın daha sonra “iki denizin birleştiği yer”de canlanıp denizde kaybolması ve onların da bu olayın geçtiği mekanı, aradıkları ilme ulaşacakları yerin ve o ilmi kendilerine öğretecek kimsenin bir işareti kabul etmeleri neleri remzediyor?
-Yavrum, burada pişmiş balık insanın tecrübe ve bilgilerini gösteriyor. Deniz ise bütün bir hayata işaret. Balığın canlanıp denize karışması, öğrenilen bilgilerin hayata uygulanması, yaşantıya geçirilmesi gerektiğinin işareti. Yoksa uygulanmayan, yaşanmayan bir bilgi ne ifade eder? Pişmiş balığın iki denizin birleştiği yerde denize karışması ise bu yaşantının tevhidi olması gerektiğini anlatıyor. Maddi ilimler ile manevi ilimleri, kadın ile erkeği, bu dünya ile öteki dünyayı ayırmayan bir tevhidi bakış... Yani “İki denizin birleştiği yer” madde ile mânânın bu yolculukta birlikte yaşanması gerektiğine işaret ediyor.
-Efendim, olayı bir başka açıdan ele alacak olursak bizim ülkemiz de çok özel bir coğrafi konumda bulunuyor. Asya ile Avrupa’nın birleştiği bir noktada. Avrupanın pozitif ilimlerde Asyanın ise daha ziyade manevi konularda daha ileri olduğunu ve bir anlamda madde ile manayı temsil ettiklerini düşünürsek bizim ülkemizin de büyük manevi büyüklerin ve süreçlerin ortaya çıkacağı merkez olduğunu ve bundan sonraki süreçte de böyle bir misyon üstleneceğini düşünebilir miyiz?
-Düşünebiliriz yavrum. Bu coğrafyada hem madde hem de manayı layıkıyla yaşayan Anadolu insanlarının arasından böyle bir süreçte görev üstlenecek kimseler çıkacaktır.
-Efendim, siz Gönül Sohbetleri sitenizde insanı ilgilendiren her konuya açık olduğunuzu belirtiyorsunuz ve sorulacak soruların veya paylaşılacak bilgilerin hem maddi hem de manevi hayatı içine almasına önem veriyorsunuz. Sadece manevi konular değil bu dünya hayatını ilgilendiren her konu sitede yer alıyor. Bu sitede herkes diğerlerinin hayat tecrübelerinden faydalanma imkanı buluyor gerek yeni gerekse eski tarihli yazıları okuyup üzerlerinde düşünerek. Daha önceki bir sohbetinizde balığın yüzmeyi ancak denizin içinde öğrenebileceğini, her tür ilimlerin de yaşanarak, hayatın içinde öğrenilebileceğini belirtmiştiniz. Bu durumda sizin rehberliğinizdeki “Gönül Sohbetleri” sitesi için hayatın her alanında kendini yetiştirme gayreti içinde olan gönül dostları adına “İki Denizin Birleştiği Yer” benzetmesi yapabilir miyiz?
(Sayın Büyüğümüz tebessüm ediyor...)
-Tabi yavrum, yapabiliriz.
-Efendim, bu kıssada olayların gerçek yüzünün, akla yatan ihtimalin çok ötesinde, hiç beklenmedik durumlar olarak ortaya çıktığını ve her defasında Hızır AS’ın haklı çıktığını görüyoruz. Bazen verdiğiniz cevaplar nedeniyle şaşıran, size alınan gönül dostları varsa eğer, onların bu durumu da buna benzetilebilir mi? Bir süre sonra o kimseler yaşayacakları olaylar zinciri içinde –er veya geç- size bir şekilde hak veriyorlardır.
- Evet yavrum. Çünkü olayların görünen yüzlerinin arkasında bir de onların görünmeyen yüzleri vardır. Otuz sayfa fizik, kırk sayfa kimya kitabı ile her şeyi açıklayacaklarını sananlar yanılıyorlar. Fizik kurallarının geçerli olmadığı bir başka alem de vardır. Musa AS bir Peygamber olduğu, bütün ilimlere vakıf olduğu halde yine de –bizlere bir ibret olmak üzere- kendisine ilim öğretecek bir kimseyi aramak üzere yola çıkıyor. Biz ne kadar çok şey bilirsek bilelim, her konuda manevi yardım çok önemli. Mesela Hz. Mevlana’yı irşad etmek üzere Şems Hazretleri ta Tebriz’den yürüyerek geldi. Katettiği yolu bir düşün.... Mevlana’da bir istidat gördü, onu yetiştirmek istedi. Yoksa o gelinceye kadar Mevlana, her gün medreseye ders vermeye giden, oradan da evine gelen bir öğretim üyesiydi.
-Efendim, pekii Şems Hazretleri, talebesinin bu istidadını ta oralardan nasıl görmüş, sezmişti?
-Yavrum, yanındaki talebenin istidadını farketmek her kişinin işi, uzaklardakinin istidadını sezmek ise er kişinin işi.. Bu manevi büyükler için hiç de zor değildir. Mesela görevi icabı Alaska’da bulunan bir veli, yine bir nedenle Avustralya’da bulunan bir talebesinin sıkıntısını hissedebilir ve ona oradan yardım edebilir.
-Efendim, o halde buyurduğunuz gibi bildiğimiz fizik kanunlarının çalışmadığı, kendine has kanunları olan fizik ötesi bir başka alem var. Biz ise her şeyi bilim adına ezbere birkaç kurala göre izah etmeye kalkışıyoruz.
- Öyle yavrum.
-Efendim, peki halk arasında Hızır-İlyas olarak Hızır AS’dan ve İlyas AS’dan birlikte bahsediliyor. Her ikisi de aynı şekilde mi görevli?
- İşbirliği içinde yardım ediyorlar yavrum. Birisi karada diğeri denizde darda kalanlara yardım ediyor.
- Peki Efendim, bir kimse Hızır AS’la karşılaştığını bilebilir mi? Onun belli birtakım işaretleri var mıdır?
-Hayır yavrum, Hızır AS herkese farklı bir kimlik ve durumda gözükür.
Mesela ben yalnız bir insanım.. (Sayın Büyüğümüz biraz durup ekliyor: ... ) Zahiren tabi... Rana Hakka göçtüğü zaman hiçbir akrabam beni arayıp başın sağolsun bile demedi. Ne anne, ne baba, ne kardeş, ne akraba.... Ama ne oldu? İşte Allah bana manevi evlat olarak sizleri gönderdi. Sizin içinize benim için beslediğiniz bu sevgiyi kim koydu? Başkaları odasına artist resimleri asar ama ben çocukken odamın duvarlarına dergilerden kestiğim çocuk resimlerini yapıştırırdım. Çok severdim çocukları eskiden beri ama Allah bize çocuk vermedi. Bütün bunlara rağmen Rana’yı bırakıp, çocuk sahibi olmak için başka biriyle evlenmek aklımın ucundan bile geçmedi. Çünkü ben bekar kalmayı kafama kesin olarak koyduğum bir zamanda karar vermiştim Rana ile evlenmeye. Niye çocuğumuz olmadı diye de hiç üzerinde durmadım. Ben manevi konuları kurcalamam bilirsin.
-Evet Efendim...
Efendim, bir de farklı bir konuda soralım, Resulullah Efendimiz, “Her şeyin hayırlısı orta yolda olanıdır.” buyuruyorlar. Hatta ibadette bile aşırıyı tasvip etmiyorlar. Peki, bir insan için çok kıymetli bir özellik olan edep konusunda da bu böyle midir?
-E, yavrum bazı tip insanlar vardır eğer onlara çok edepli davranılacak olursa bunu karşı tarafı kırıp incitmek için kullanabilirler. Böyle insanlara karşı gereken tavrı takınmak lazım. Ne buyuruyor Resulullah Efendimiz, “Kibirliye kibir etmek sadakadır.” Bunun gibi. Böyle insanlar genellikle kabalığın her türlüsüne daha önceden muhatap olmuş oluyorlar, ezilmiş oluyorlar ve bunun intikamını çevrelerinde kendileri gibi olmayan insanlardan çıkarmak istiyorlar.
Tıp fakültesinde, psikiyatri bölümündeydik. Tedavi için adliyeden bir kız göndermişlerdi, önüne gelenle düşüp kalkıyormuş. Yani öyle para için veya karşıdaki adamı beğendiği için filan da değil. Hocamız sordu, “Evladım, bu şekilde davranmanı nasıl açıklamak lazım?” dedi. Kız da “Ben çocukken babamdan çok hakaretler gördüm. Şimdi ondan intikam almak için böyle yapıyorum. Benim her beraberliğimde o bir kez daha üzülsün istiyorum.” dedi.
(Bu esnada gökyüzünde kümelenmiş ilginç bir bulut kümesi dikkatimizi çekiyor. Kanatlanıp uçmaya hazırlanan bir şahini andırıyor bu bulut kümesi... Soruyoruz...)
-Efendim, gökyüzündeki bulutların aldığı şekiller de bir anlam taşırlar mı?
(Sayın Büyüğümüz başını kaldırıp bulutları hayranlıkla izliyor...)
-Taşırlar tabi.
(Sohbetimizin bu noktasından sonra güneş yavaş yavaş çekiliyor. Kızıl bir top halinde ufuk çizgisi üzerine kadar inerken arkasında serin akşam saatlerinin güzelliğini bırakıyor... Biz de Sayın Büyüğümüzle aynı Sure ile ilgili sohbetimizi inşallah başka bir zamanda sürdürmek niyeti ile tamamlıyoruz.)