Sevgili Üstâdım Sabri Bey ve Çok Değerli Dostlar,
Sağlık ve âfiyetler, huzur ve saadetler niyaz ederek merhaba!
Çok beğendiğim yabancı bir eseri çevirisinden okumuştum.. Muhtevasında yer alan sayısız deneysel verilerden biri insan beynine ilişkindi..
Hafızam bütün detaylar için bana yardımcı olmuyor ama tıbbî vak'anın esasını hatırlayabiliyorum..
Bir şekilde -muhtemelen bir zaruret- hasta beyninin iki lobunun birbiriyle bağlantısını kesmeye mecbur kalınmıştı..
Operasyon sonrasında sağ ve sol beyin lobları artık birbirinden bağımsızdı..
Hasta iyileşmiş ve ayağa kalkmıştı.. Ancak, doktorların hesap ettiği veya korktuğu gibi dertler başlamıştı..
Hasta kitaplığından bir eliyle kitap almak isterken diğer eli ona mani oluyordu.. Sanki, beynin iki lobu (sağ ve sol) birbirinden bağımsız birer otorite olarak vücudu yönetiyorlardı...
Bana öyle geliyor ki, bir el, hikmetli bir el, ilâhî bir el -iki binli yıllarda- bize müdahale ederek içimizi dışa çıkarttı.. Gömleği, pantolonu tersyüz eder gibi...
2010 yılında tanık olduğumuz sayısız kokuşmuşluk vak'ası bu tersyüz ediliş sayesinde görünür oldu!
Bu sâyede gördük ki, meğer bizim beynimizin lobları arasında da savaş varmış!
Oysa, içimiz dışımıza çıkartılıncaya kadar kendimizi çooook sağlıklı ve gürbüz sanıyorduk!?
Akciğerin ömrünü tükettiğinden, karaciğerin iflas ettiğinden, kalbi besleyen ana damarların stent kabul etmeyecek kadar tıkandığından, dalağın parçalandığından, apandisitin patladığından, midenin fesada uğradığından, kolonun kanserle mücadelesinden habersizdik!!
Bu zamana kadar, zannediyorduk ki tek derdimiz arada bir ishal, çoğunlukla kabızlıktır...???
Aldanıyorduk, aldatılıyorduk!!
Bize bu vücûdun gerçek durumunu gösterdiler; konsültasyona gerek bırakmadılar!!
Artık, baktığımız her yerde, seyrettiğimiz ve okuduğumuz her haberde "içimizi" yani gerçeği görüyoruz!!
İşte bu gerçekle yüzleşmek, seçme doktorların bile midesini ağzına getirecek seviyede tahammülü zor bir süreç!
Gerçekle yüzleşmeye başlayınca açığa çıktı ki, içimizde binlerce-bin türlü ifrit her noktaya nüfûz etmişler!
Her akupunktur noktasını bloke ederek, bizleri çuvaldız bile batırılsa tepki veremeyecek hâle koymuşlar!
O üstün elin müdahalesiyle içimiz dışımıza çevirilince ifritlerin varlığından ve azgınlığından haberdar olduk! Oysa, biz daha düne kadar kendimizi "Hz. Süleyman" sanıyorduk!?
Meğer "Süleyman" değilmişiz; sâdece "Sülü" imişiz!
İçimizin bu kadar ifritler istilâsına ve işgaline uğradığı hakikati ile geçte olsa yüzleşince, ilk tepki olarak içimiz acımaya başladı.. Çünkü, bu ifritten sualin kılını bile hangi akıl kolaylıkla çeker?!
Elbette, bu ağır ve acı kokuşmuşluk ve yozlaşmışlık yükü karşısında dut yemiş bülbüle döndük önce ve sonra kuşdili bilmediğimizin de farkına varmaya başladık!
İleride bir gün, kuşlar gibi şakıyabilmemiz için yapıldı bu operasyon; içimiz dışımıza çevirildi.. İçimizi "Süleyman" edebilmemiz için bizlere fırsat verildi! "Sülü" kalmaktan ve "sürü" olmaktan kurtulmamız için semâvî cerrahlar işbaşı yaptı!
Kimseye görünmeden, en derinden, ifritlere bile görünmeden, ifritler bile duymadan -geçmişte, anda ve gelecekte- bizlere şöyle seslendiler....
"Süleyman kuşdili bilir dediler...
Süleyman var Süleymandan içeri!"
Memleketin "Süleyman" sırrı ile şenleneceği günler için niyazla; en kalbî selam ve saygılarla,
Kardan Adam