Çok Değerli Büyüğüm;
Dün İstanbul'a gelmenizle gökyüzü daha parlak ağaçlar daha yeşil hava ışıl ışıl oldu. Bir anda içim mutluluklarla doldu. Hele akşam üstü görüşebileceğimizi söyleyince, size gelirken ayaklarım yere basmıyor havalarda uçuyordum. İstanbul'da oluşunuz ne güzel. Güzelliklerin devamlı olmasını istiyor insan keşke hiç gitmeseniz, hep İstanbul'da kalsanız, ben aynı duyguları her sene yaşıyorum. O kadar güzellikler saçıyorsunuz ki etrafınıza hep yanınızda, yakınınızda olmak ne büyük lütuf. Çok teşekkür ediyorum İstanbul’a geldiğiniz için, buradaki tüm sevenleriniz adına...
Bu sene her zamankinden daha güzel geçer inşallah.
Sonsuz sevgi ve en derin saygılarımla ellerinizden öpüyorum.
Not: Babacığım bu günkü yazınızın seçimini Nimet hanım yaptı o da hürmetle ellerinizden öpüyor.
SABRİ TANDOĞAN, GÖNÜL SOHBETLERİ CİLT 2 Sayfa 67
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım
Sevelim, sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz...
Yunus, “Bir siz dahi sizde görün, benim bende gördüğümü” der. Önemli olan gerçekleri kendimizde görebilmek, yakalayabilmektir. İnsan ne olduğunu, ne olmadığını bizzat kendisi bilir, bilmelidir. Önemli olan dış değil, içtir. Allah “Ben size şahdamarınızdan daha yakınım” buyuruyor. Kâinatı dolduran sayısız güzellikleri görebilmek, hissedebilmek için, sükûn ve sükût gereklidir. Söz bizi kendimizden uzaklaştırır. Gevezelik, gerçeğin yerine kelimeleri koymaktan başka nedir? Hangi söz gerçeği anlatabilir? Önemli olan “kâl” sahibi değil, “hâl” sahibi olabilmektir. Sükût en derin konuşmadır. İnsanın gözü aklı kadar görür. Hakiki imân sahiplerinin sözünden, işinden, işaretinden sakınmak gerek. Çünkü onlar Hak’la konuşur, Hak’la hareket ederler. Küçük bir yüz buruşturması insanı bazen ömür boyu süründürür. Peygamber Efendimiz, içinde Allah zikredilen ev diri, Allah zikrolunmayan ev ölü gibidir, buyuruyor. Halinden memnun olmak, rızâ, şükür, kanaat sahibi olmak en büyük edeptir. Geçen günler mazi olmuştur. Dökülen süte ağlanmaz. Gelecek bilinmiyor. Meçhul. O halde içinde yaşanılan zaman dilimini en güzel değerlendirmek, onun bütün anlarını Allah yolunda harcamak en güzel yoldur. Bu dünya darılma pazarı değil dayanma pazarıdır. Allah’ın mahlûkatına hakaret nazarıyla bakmak çok tehlikelidir. İnsan bir anda tepetaklak oluverir. Unutmayalım, bu dünya bizim dünyamız değil, Allah’ın dünyasıdır. Kıldığımız namaz bize huzur, sükûn, güzellik vermiyorsa, gidişimizi, hâl ve tavrımızı, kazancımızı, iç dünyamızı bir gözden geçirelim. Kendimize çeki düzen verelim. İlâhi mıknatıs her insanı kendine çeker, yeter ki biz o liyâkati kazanalım. İç dünyası, haram, günah, riyâ, ikiyüzlülük, dünya hırsı ile dolu bir insanda, çekilme hassası kaybolmuş demektir. Çeşitli hastalıkların, yüksek tansiyonların, kan bozukluklarının kökeninde Hak’ka râzı olmayışın, iç dünyamızdaki kirliliklerin rolünü hiç düşündük mü acaba? Şeytan Allah’tan uzaklığın simgesidir. Gerçeği bulma ve ona yaklaşma arzusu ilerledikçe gaflet azalır. Dertlerin hepsi dünyaya, onun çeşitli nimetlerine bağlılıktan doğar. Kısmetinde olmayan bir şeyin ardına düşmek büyük bir yüktür. İnsanı azâba götürür. Kimseyi küçük görmemeli, hor gözle bakmamalıdır. İnsan kalbi bir sırça köşk gibidir. Kırılırsa tamiri mümkün olmaz. Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil. Der Yunus. Çekilen sıkıntıların hepsinin bir nedeni vardır. Güzel, yumuşak, sakin, efendice bir yaklaşım, birçok sorunu daha baştan yarı yarıya halleder. Şikâyet gafletin, nâdanlığın en açık göstergesidir. Kederini içine göm. Derdini kimseye söyleme. Yan ama tütme. Olacak iş kendiliğinden olur. Sabret. Sabır her şeydir.