Sevgili Büyüğüm, Çok Değerli Dostlar,
Hepinize güzel bir hafta sonu sabahından en güzel duygularla Merhaba!
Efendim, sabahın erken saatlerinde oturduğum sitede huzur dolu bir hava vardı. Belli ki gece yine yağmur yağmıştı. Kuşlar, zikirlerini tamamlamışlar, etrafta sakin, tatlı bir esinti bırakmışlardı. Oturup bu güzelliği yaşamaya çalışırken hemen yanımda koltuğun üzerinde duran Rana Anne’nin Günlüğümden kitabını farkettim. Sanki okumam için bir süredir bana işaret ediyormuş ama ben farketmiyormuşum gibi bir hisse kapıldım ve elime aldım. Rastgele bir sayfa açtım. 39. sayfa açıldı. 22 Mayıs 1968 tarihli bölümü okumaya başladım. Çok ilginçtir, dün akşam sitemize yazı gönderen ve özet olarak kader-kısmet konusu üzerine soru soran değerli bir gönül dostumuzun sorusunun bir cevabı gibiydi. Sayın Büyüğümüz de önceki cevaplarında bu konuyu çok güzel işlemişti. Rana Annenin yaptığı yorumu da okuyunca bir kısmının özetini birarada topladığını farkederek sizlerle paylaşmak istedim.
Sizler ilgili bölümü siteden de okuyabilirsiniz ancak ben Rahmetli Rana Anne’nin bu bölümde yazdığı bazı cümleleri buraya da yazayım müsadenizle:
“Bu kader ve kısmet mevhumları bana pek karışık geliyor. Bir türlü tam manasıyla aralarındaki farkı bilemiyorum. Herhalde kaderden maksat insanın değiştirmesine imkân olmayan, yani insanın hayatında muhakkak olması lazım gelen şeyler. Meselâ, falan yerde doğacaksın, şu kadar yaşayacaksın, filan yerde öleceksin gibi. Bunların değişmesine imkan yok.
Bir de kısmet mevhumu var ki, bu da herhalde yine insanın alnına yazılmış şeyler, fakat bunlar şarta bağlı. Meselâ, şöyle hareket ederse böyle olacak, böyle hareket ederse şöyle olacak gibi. Herhalde insanın sorumlulukları bu kısmet mevhumu içine giren işlerden dolayı olacak.
Onun için her hâdisede, ne yapayım kısmetim böyle imiş diyerek işin içinden çıkmak olmuyor. Bakalım o fiilin olması için tuttuğumuz yol doğru mu? Eğer doğru ise, ne yapalım kısmetim böyle imiş demek iyi. Ama ya doğru değilse? Bunu anlamak için de daima nefis muhasebesi yapmamız, kendimizi her zaman kontrol etmemiz lazım”
Bunlar Rana Annenin evliliğinin henüz ilk yıllarında kaleme aldığı notlardı. Onun -kendisinin de notlarında ifade ettiği gibi- mânen tekamülünde çok önemli olan evliliğinin daha başında bile çok büyük bir manevi olgunluk içinde olduğu anlaşılıyordu. Nur içinde yatsın.
Kitabı hemen bırakmak içimden gelmedi, okumaya devam ettim. Öyle samimi, öyle temiz hislerle kaleme alınmış ki bu notlar, adeta ben de Rana Anne ile ve Sayın Büyüğümüzle birlikte o günleri yaşamış gibi oldum. Mesela devamındaki bölümleri okurken kendisiyle birlikte zamanın iyi değerlendirilmesiyle kısa zamanda birçok iş yapılabileceğini, insan kalbinin çalışmasındaki inceliği, ufacık işaretlerden kainat kitabını okuyabileceğimizi, insanların içlerindeki güzellikleri ancak uygun ortamlar bulduklarında dışarıya yansıtabileceklerini, dünyadaki her şeyin insan vücudunda da mevcut olduğunu; Kabe’nin de insan kalbine tekâbül ettiğini tefekkür ettim. Sonra Yenimahalle’deki evlerinde kahvaltı sofrasındaki ağaçtan yeni toplanmış kayısı tabağına uzanarak bir kayısı aldım :) ve ben de kendime güzel bir kahvaltı hazırlamaya niyet ettim. Biraz sonra tam onlarla birlikte PTT’nin Erdek’deki kampına gitmeye hazırlanıyordum ki içimden bir ses “Hafta sonu bitirmek zorunda olduğun o büyük raporu unutmuşa benziyorsun. Hiçbir yere gitmek yok.” deyince vazgeçtim :) Ama inşallah gün içlerinde molalar verdikçe Rana Anne ile ve Sayın Büyüğümüzle günlük notlarında birlikte olmayı sürdüreceğim.
Efendim, sizleri buradan en içten duygularla selamlıyor, hayırlara vesile olacak, yepyeni güzellikler getirecek, renk ve ışık dolu bir hafta sonu geçirmenizi diliyorum.
Çiğdem Seçkin Gürel