Çok sevdiğim Büyüğüm,
Bazı düşüncelerimi paylaşmak istemiştim, müsadenizle.
Allah üzerine yemin ederim ki hayat akıl almaz derecede güzelliklerle dolu. Akıbetimin ne olacağını bilemem. Allah muhafaza, ileride haddi aşan bir kul olursam, bir makineli tüfek gibi hayata dair negatiflikler boşalırsa ağzımdan, gözlerimden, yüzümden; o vakit kendimi kandırmış olurum. Asıl olan; ilk cümledeki gerçek hiç değişmedi, değişmeyecek.
Hayatın böyle olduğunu yazdıktan sonra, biraz da bunu yazdım diye bana kızanlara yönelmek istiyorum. Ve arkasından bu yazıyı bana yazdıran noktaya geçmek istiyorum.
Hayatın iniş çıkışları olduğunu, mütemadiyen halden hale girdiğimizi, bizi sevindiren durumların yanında üzen durumların da olduğunu inkar edersem realiteden uzaklaşmış olurum.
Efendim, Allah Sizden razı olsun; Yunus Emre’nin Size öğrettiği, Sizin de bana öğrettiğiniz bir mısra var ki; her kuvvetim zayıfladığında, herhangi bir üzücü durumda, menfi (gözüken) bir haberde onu okuyarak kendime gelir, yeniden başlarım hayata. Yeni doğmuş gibi. Bahsi geçen olumsuzluklar hiç olmamış gibi:
Her dem taze doğarız
Bizden kim usanası
Sonradan anladım ki ilk satırdaki güzellikleri aşkla, ürpererek yudumlamamı engelleyen bir şey varsa, o da beni üzen durumlara takılmammış. Her önüme gelen yükü, güzellikle sırtımdan indirip yere bırakmamakmış. Uzun yolda yüklerden kurtulmamakmış.
Bilmiyorum, ahkam kesiyorumdur belki de. Belki şimdiye kadar hayat bana gerçek yüzünü göstermedi. Hani hayatın acımasız bir yüzü olduğuna inananlar var. Hak veriyorum, başka bir açıdan öyle gözükür belki ama ben gerçeğin ilk satırda yazılı olduğuna inanıyorum. İstediğimize inanmakta ve istediğimiz açıdan bakmakta serbestiz ne de olsa... Hani köpek leşinin, kokusunun tiksindiriciliğinden geçip, dişlerindeki güzellikle meşgul olmak var. Allah hep böyle davranabilmeyi, her konuda bu davranışın Sahibi gibi olabilmeyi nasip etsin. Amin.
Hürmetle Ellerinizden öperim.