Sayın Yavuz Sert,
21.11.2006 tarihli mailinizi aldım. Efendim, hakkımda tevcih buyurduğunuz iltifatlarınız için çok teşekkür ederim. Yalnız şunu söyliyeyim ben bunların hiçbirine layık değilim. Bunlar sizin nezih, temiz, hassas kalbinizden doğan güzellikler. Ve ben onları sadece bir dua olarak kabul ediyorum.
Efendim, Cenab-ı Hak insan, hayvan, bitki, eşya ve cemadat her ne var ise onların hepsini birbirinden farklı yaratmış. Birbirinin aynı iki tecelli yok. Fizik bilginleri inceliyorlar, kar yağdığında onları özel lamlara alıp, özel mikroskoplarda tetkik ediyorlar. Büyüklük, geometrik şekil ve estetik güzellik olarak birbirinin aynı iki kar tanesi yere düşmemiş, hepsi birbirinden farklı. Bunu aklınıza gelen herşey için düşünebilirsiniz. Siz siz olun insanları birbirleriyle mukayese etmeyin. Her insan farklı. Gayet tabi onların sözleri, davranışları da çok ince nüanslarda da olsa değişik. Biz her sözü, her davranışı,her düşünceyi, her duyguyu kendi özel mekanı içinde algılamak zorundayız. Buna mecburuz. Çünkü hayatta aynıyet yalnız sözlüklerde var. Mesele nedir, hayatı, insanları, varoluşu olduğu gibi kabul etmek. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri bu gerçeği ne güzel belirtiyor.
“Deme neden bu böyle
Yerincedir o öyle
Bak, sonunu seyreyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler”
Efendim, lütfen istirham ediyorum bunun üzerinde çok düşünün. Bunu sade bilgi olarak algılamayın. Zaten bilgiler hal haline getirilmedikten sonra hamallıktan başka nedir? Bu o kadar önemli bir husus ki, bu hal olarak yaşantınıza geçmediği sürece mana yolunda bir adım atamazsınız. Sadece bilgisiyle mağrur, kendini birşey sanan entel, dantel aydınlardan biri olarak kalırsınız. Bu da manevi ilerlemenin en büyük düşmanlarından biridir. Ben şu kadar fakülte bitirdim, ben şu kadar kitap okudum, ben şu kadar kitap yazdım diye çevresindeki insanları hor görenler, onlara tepeden bakanlar için Yunus Eamre ne güzel söylüyor:
“Miskin Yunus, sen seni bir adam mı sanırsın
Halini, miktarını bil derlerse ne dersin?”
Kainatın en büyük sırlarından biri bence Hazret-i Ömer’in şu sözlerinde gizli: Kendisine soruyorlar, “Ya Ömer, diyorlar, sen kimin imanına sahip olmak isterdin?”. Hazret-i Ömer, beni ömür boyu düşündüren, ürperten, ağlatan şu cevabı veriyor: “Hani çöl kadınları vardır, yalnızdır, yapayalnızdır, kimsesizdir. Geceleri yıldızlara bakarak ağlarlar. Allah’ım derler, beni affeyle, beni bağışla. İşte ben böyle bir çöl kadınının imanına sahip olmak isterdim”. Hayatın en büyük, en muhteşem sözlerinden biri bu. Ama ne yazık ki, üzerinde durulmuyor, algılanmıyor, özümlenmiyor. O entel, dantel aydınlar var ya, o herşeyi bildiklerini sanan kimseler, bu sözleri hep teğet geçiyor. Mesele burada Yavuz Bey, önemli olan bilmek değil uygulayabilmek. Ne diyor Yunus Emre
“İlim, ilim demektir
İlim, kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır”
Siz, İslamı ikiye ayırmışsınız. Kapı kapı dolaşanlar, tebliğ edenler diye. Sanki bütün gerçekler, bütün güzellikler bu iki gurupta toplanmış gibi kendinizi bunlardan birini seçmeye mecbur bırakıyorsunuz. Niye? Acaba tebliğ ettiklerini sananlar bütün nüanslarıyla İslamı yaşıyorlar mı? Veya ne dereceye kadar yaşıyorlar? Söylediğimiz sözlerle, yaşantımız arasında tam bir paralellik yoksa o sözlerle insanları etkilediklerini sananlar kendilerini ne güzel aldatıyorlar. Bir yüzme kulubünden ilan veriliyor, can kurtaran arıyoruz diye. Sırım gibi bir delikanlı müracaat ediyor, ben cankurtaran olmak istiyorum diyor. Günlerden sonra birgün bir küçük çocuk yüzerken boğulma tehlikesi geçiriyor. Cankurtarana sesleniyorlar, “haydi”, diyorlar, “atla, derhal çocuğu kurtar”. Cankurtaran başını önüne eğiyor, “ben”, diyor “yüzme bilmiyorum”.
Söylediği sözleri yaşamayanların bu cankurtarandan ne farkları var? Gelelim kapı kapı dolaşanlara. Kur’an varken, Kainatın Efendisinin sünnet-i seniyyesi varken, neyin dilenciliğini yapıyoruz? Bir veli zat, “kapı kapı dolaşma, muratlar sendedir” diyor. O, diyar diyar dolaşıp canları, kanları bahasına mürşit arayanlar acaba hayatlarında bir kere bir Ayet-i Kerimeyi, bir Hadis-i Şerif’i yaşamayı, yaşantılarına intikal ettirmeyi düşündüler mi hiç? Bir veli zat “kapı kapı dolaşma muratlar sendedir” diyor.
Sevgili Yavuz Bey, bu fikirler belki sizi üzecek, belki kızdıracak ama ben bunları söylemezsem Allah’ın indinde sorumlu olurum. Yarın onun cevabını nasıl veririm? Rahmetli hocam, operatör doktor Münir Derman, “Serseriliğin birçok çeşidi vardır, bunlardan biri de hiç düşünmeden önüne gelen kitabı okumaktır” derdi. Bu fikirler çile dolu, ıstırap dolu, yalnızlık ve gözyaşı dolu bir ömrün sonunda varılan hususlardır. Lütfen hemen duygusal davranarak kabul veya reddetmeyin. Düşünün, düşünün sonra tekrar yazışalım. Size selam, sevgi ve saygılarımı sunuyor, hayır dualarınızı bekliyorum efendim.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Selamların en güzeli ile... Yazan Yavuz Sert
Cvp: Selamların en güzeli ile... Yazan Sabri Tandoğan