Aziz Büyüğümüz, Çok Değerli Dostlar,
Hepinize en içten duygularla ve çok iyi olmanız dileğiyle Merhaba…
Efendim, Sayın Büyüğümüzün yıllar önce bir aile meclisinde kaydedilen bir sohbetinden gönlümüzde kalanları sizlerle de paylaşalım istedik:
“Bazen yaşanan bir güzellik de bir insanı ağlatabilir. Bu duyguyu edebiyat dünyası içinde en güzel işleyen şairlerden birisi de Nazım Hikmet’dir. Bir şiirinde şöyle der Nazım Hikmet:
‘Ferhat Usta… Ferhat Usta
Neden güzellik ağlatır insanı?”
Yurtdışı seyahatlerimden birisinde bir müzeyi birçok kez ziyaret etmiştim. Orada öyle güzel duygular yaşamıştım ki her defasında ağlayarak çıkmıştım.
Bazen çok büyük bir aşkı yaşayan insanlar da birbirlerinin gözlerine baktıkları zaman kendilerini tutamayıp ağlamaya başlarlar. Bu öyle bir duygu yoğunluğudur ki eğer insan o anda ağlamazsa ruh o duygu yoğunluğunu kaldıramaz.
Bir de gecenin ilerleyen saatlerinde Allah aşkıyla, ihlâs ve samimiyetle dökülen gözyaşları vardır ki onlara hiç paha biçilemez. Bir velî zat böyle Allah aşkıyla ağladığı gecelerde akan gözyaşlarını bir kâsede biriktirirmiş. Bir gün Kırklar Meclisinde savaş kararı alındığını öğrenince çok üzülmüş ve onlara mürâcaat ederek, ‘eğer’ demiş ‘bu kararı geri almazsanız o Allah aşkıyla yanarken dökülen gözyaşlarımı toprağa akıtırım’. Bunun üzerine Kırklar Meclisi yeniden toplanmış, ‘eğer’ denilmiş ‘o gözyaşları yere dökülecek olursa bu kıyametin kopmasına neden olur’. Ve savaş kararı geri alınmış. (Sabri Tandoğan)”
Çok değerli dostlar, bugün ekleyeceğimiz Sayın Büyüğümüze ait yazının Sükut üzerine olduğunu hatırlayarak bugünlük burada noktalıyor, sizlere selam, sevgi ve saygıların en içten gelenini sunuyorum.
Müsadenizle…
Çiğdem Seçkin Gürel
Ne kadar rahat bir şekilde kendimizi kandırıyoruz. Bir gece kalksak, herkesin uyuduğu bir vakitte, gecenin sessizliği içinde bunları düşünsek. Bütün işe yaramaz, mânâsız, münâsebetsiz düşünceleri atsak, içimizi sevgi ile, saygı ile, edep ile, incelik ile, hizmet aşkı ile doldursak… Şehrin gürültüsünden kurtulup güzellikler alemine kanat açabilsek…
Hayat daima denge arayan bir teraziye benzer. Bir tarafta kaybedersek diğer tarafta kazanırız. Dimağın huzur içinde kalması, hayatın en büyük nimetlerindendir. İnsan ancak kendini kontrol edecek, bir güzelliği yaşayacak, hayır yapacak, Hak'ka giden yolun halka hizmetten geçtiğine inanarak bu nimete kavuşur insan. Nefsini bilen Rabbini bilir. İnsan, kendini anlaması derecesinde mutlu ve huzurlu olur. Sakin insanı herkes sever, ona herkes saygı gösterir. Huzur ve sükûnet insan kültürünün en güzel dersidir. Bütün büyük, yüce, güzel duygu ve düşünceler onun içinde şekillenir. Güne huzur ve sükûnetle başlayıp, öyle bitirenler ne güzel insanlardır. Kâinatın Efendisi, imkân buldukça, ekmeğini ve suyunu alır, Hira mağarasına gider, oradan kainatı seyrederdi. Gökyüzünün, yıldızların yüceliğini, güneşin doğuşu ve batışındaki tâkat getirilmez güzelliği oradan seyrederdi. Doğa güzellikleri, sanat eserleri, hayat ancak sessizlik ve yalnızlık içinde yaşanır ve idrak edilir. Kargalar sürü halinde yaşarlar, kartallarsa yalnız gezerler. Bütün büyük insanlar sessizliği ve yalnızlığı seven, az konuşan insanlardır. Çok konuşmak heybeti giderir, vakarı azaltır.
Bir velî zat tanımıştım yıllar önce. Güzeller güzeli bir insandı. Bir toplumda insanların boş ve mânâsız sözlerinden tedirgin olunca başını önüne eğer, sükût ederdi. Bu hareketi derhal karşı tarafı uyarır, onları hizaya getirirdi. Resulullah Efendimiz, “Ya hayır söyle yahut sus.” Buyuruyor. Bazen cevap vermemek, sükût etmek en güzel cevap oluyor. Kalabalıkta malzeme toplanıyor, yalnızlıkta işleniyor. Sessizlik ve nezaket bir kültür, gürültü ve kabalık ilkelliktir. Hâl ve tavrına, duruş ve oturuşuna bakarak bir insan hakkında isâbetle hüküm verebiliriz. Asıl nezaket, dimağın içten aydınlanması, ruhun bütün vücuda hâkim olmasıdır.
SABRİ TANDOĞAN