Çok Kıymetli Büyüğüm ve Saygıdeğer Dostlar,
Yeni başladığımız haftanın yepyeni hayırların, esenlik ve güzelliklerin bir başlangıcı olarak bizleri selamlıyor olması niyazıyla hepinize Merhaba.
Efendim, bugün sizlerle inşallah Sayın Büyüğümüzün yıllar önce yapmış olduğu sohbetlerinden bazı notlarla bu notlarla ilgili kendisine sorduğumuz bazı sorulara verdiği cevaplarını paylaşmak istedik.
İnşallah hayırlara vesile olması niyazıyla paylaşıyoruz.
Hayırlı günler efendim.
Çiğdem Seçkin Gürel
SAYIN BÜYÜĞÜMÜZ SABRİ TANDOĞAN’IN SOHBETLERİNDEN NOTLAR
Yıl 2002, Çarşamba Sohbetleri’nden:
Bir gönül dostu anlatıyor, kaydedildikten sonra yine o günlerde büyük bir emekle yazıya dökülmüş notlardan okuyoruz:
-Efendim, bir hikaye okudum, müsadenizle paylaşmak istiyorum.
Sayın Büyüğümüz:
-Buyur, yavrum.
-Efendim, vaktiyle bir kırlangıç bir adamın camına konarak ona beslediği büyük bir sevgiyle ben de seninle kalabilir miyim? diye sorar. Adam kabul etmez ve kırlangıçlarla insanlar birlikte oturmazlar! diye cevap verir. Kırlangıç gider, yazın ortalarına doğru tekrar gelir, beni de evine al, sana arkadaşlık edeyim. Seni hiç rahatsız etmem. Sana şarkılar söylerim seni eğlendiririm. İzin ver bu kış yanında kalayım.” der. Adam kızar ve yine kabul etmez. Sonbahara doğru kırlangıç üçüncü kez gelir, “Artık” der, “havalar soğudu. Kış yaklaştı. Ben ise soğukta yaşayamam. Beni evine al, bir köşede oturur, sana şarkılar söylerim. Hem sen de yalnızsın, arkadaşlık eder, seni eğlendiririm. Bu vakitten sonra uzak memleketlere göç etmem de çok zor zaten.” der. Adam bu defa iyice öfkelenir ve ben yalnız yaşayabilirim, sana ihtiyacım yok diyerek kırlangıcı kovar. Bunun üzerine kırlangıç kanatlanır ve uzaklaşarak gözden kaybolur...
Ancak kırlangıç gittikten sonra adam düşünmeye başlar... Ben ne aptal bir adamım, ne olurdu sanki. şuracıkta bir köşede ona yer verseydim, onunla dost olsaydım, birlikte şarkılar söyleseydik, kışı birlikte geçirseydik, ne kaybederdim” diye hayıflanmaya başlar. Kış hep böyle geçer. Nihayet kışın sonlarına doğru adam kırlangıcın tekrar geleceği umuduyla artık penceresini hep açık tutmaya ve beklemeye karar verir. Havaların ısınmasıyla birlikte kırlangıçlar da yavaş yavaş dönmeye başlarlar. Ancak pek çok kırlangıç geldiği halde kışın uğrayan kırlangıçtan hiç haber yoktur. Adam nihayet gelen kırlangıçlara onu sormaya karar verir ama aralarında hiç bilen çıkmaz. Bunun üzerine bir bilgeye giderek durumu danışır. Bilge şöyle cevap verir: “Bilmiyor musun o mevsimde uzak diyarlara göç eden kırlangıçlar bir daha geri dönmezler.” Sonra sözlerine şöyle devam eder bilge: “Bazı insanlar da kırlangıçlar gibidir evlat. Onların değerlerini bilmezsek bizden uzaklaşırlar ve bir daha asla geri dönmezler. Kimbilir şimdiye kadar kaç kırlangıcı kovaladık hayatımızdan?”
Sayın Büyüğümüzle sohbetimize bu noktada başlıyoruz
-Çok anlamlı bir hikaye değil mi efendim?
- Evet yavrum, çok. Hayatta fırsatlar insanın karşısına bir kez çıkar. Biz her an olaylar ve insanlar hakkında çok dikkatli olmalıyız. Mesela Picasso bazı günler Paris metrosuna gider orada müthiş bir süratle hareket eden metroda oturan insan yüzlerine çok büyük bir dikkatle bakar, onları o çok kısa süre içinde hafızasına almaya çalışır, sonra atölyesine gelerek o zihninde kalan kadın veya erkek portrelerini tabloya dökermiş. Bu ne büyük bir dikkattir... Benim de hayatımda belki 20 sn, 30 sn gördüğüm insanlar oldu. Ama onları bir ömür boyu unutamadım. Söyledikleri bir söz, yaptıkları bir hareket, bir jest beni ömür boyu düşündürdü. Böyle insanları bazen ömür boyu tanımaya gerek yok, çok küçük bir sözleri, bir hareketleri onları yıllarca hatırlamanız için yeterlidir.
Mesela Yunus’un “Bir siz dahi sizde bulun benim bende bulduğumu sözü.” Ben bu sözü yıllardır düşünüyorum. Yine onun “Her dem taze doğarız bizden kim usanası” sözü... Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi sözü... Bunlar ve daha niceleri, hepsi birer Ayetin ve Hadisin yorumu aslında... Bunların üzerinde yıllarca düşündüm, hala da düşünüyorum, henüz derinliklerine varamadım. Bunları herkesin oturup uzun uzun düşünmesi lazım.
Çocukluğumdan beri, rastladığım bazı insanlar ve olaylar üzerinde bazen aylarca, bazen yıllarca düşündüğüm oldu. Mesela sohbetlerimde ta küçüklüğümde yaşadığım bazı olayları tekrar tekrar anlattığım oluyor. Bunu öylesine laf olsun diye mi yapıyorum: Onların içinde öyle büyük hayat dersleri oluyor ki onları ortaya koyabilmek için tabi ki. Mesela bir örnek vereyim. Benim çocukluğumda mahallemizde oturan Hüseyin Caka adında bir adam vardı. Varlıklı da biriydi. Otel ve kahve işletirdi. Bir gün otele gelen bazı milletvekillerinin konuşmalarından o gece şekere çok fahiş bir fiat artışı geleceğini duyuyor. Hemen gidip ne kadar serveti varsa, tanıdıklarından borç paralar da alarak şekere yatırıyor. Hakikaten de o gece yarısı şekerin fiatı nerdeyse yirmi kat artıyor. Tabi adam sabaha büyük bir servetin sahibi olarak uyanıyor. Ama bir süre sonra Hüseyin Caka yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Birgün eve geliyor, ablasının yanına ailesinin yanında imkan bulamadığı için okumaya gelen yeğenini evde yalnız görünce sarkıntılık etmeye kalkıyor. Kız yalvarıyor ben buraya okumaya geldim, bana kıyma dese de üzerine yürümeye devam edince kız orada açık bulduğu bir pencereden kendisini üçüncü kattan aşağıya atıyor. Bütün kemikleri ince ince kırılıyor kızın. Ancak diyorlar yurtdışınında bir cerrah var, bu kızı o ayağa kaldırabilir. Hüseyin Caka bunun üzerine kızı alıp yurtdışına götürüyor. Doktor birer birer o kemikleri birbirine kaynatacak ameliyatlar yapıyor. Yapıyor yapmasına ama kız iyileştiği zaman ellerinde bir kuruş paraları kalmıyor. Öylece geri, dönüyorlar. Ve inanır mısın yavrum, ben o mal, mülk, servet sahibi Hüseyin Caka’yı amelelik yaparken gördüm sonra. Bu olay olduğu zaman ben henüz dört veya beş yaşlarındaydım. Olaydan üç, dört gün sonra mahallede herkes unuttu gitti, hatırlamadı bile. Amaan işte sıradan bir vaka dediler. Ama ben unutmadım. O adamın derdi farzedelim ille bir kadınla beraber olmak olsa bunu bu işi meslek edinen başka kadınlar vardı mahallede, onlara da gidebilirdi. Ama neydi o adamı böyle bir hareketi yapmaya sevk eden, niye o kadar gözü dönmüştü karşıdaki yeğeni olduğu halde, bunları hep uzun uzun düşündüm, buradaki hikmeti anlamaya çalıştım. Ve o çocuk halimle ellerimi açıp dua ettim, Allah’ım dedim, ne olur beni zengin etme!
-Efendim, Kur’an-ı Kerim’de bir Ayet olacak, “Başınıza iyilik olarak ne gelirse Allah’tandır, ne kötülük gelirse sizdendir.” Mealinde. Bir de şu var: Bir kimse ben hayat boyu karşıma çıkan her durumda gerektiği şekilde tavır aldığıma inanıyorum ama yine de bazı şeyler istediğim gibi olmadı derse o zaman o kimseye ne söylemek lazım?
-Yavrum, bazen bazı şeylerin olmaması olmasından daha hayırlı oluyor. Biz elimizden geleni yaptıktan sonra ortaya çıkan ne ise ona razı olacağız. Ama her an uyanık ve dikkatli olmak kaydıyla. Fırsatlar bazen insanın ayağına kadar gelir, hatta bazen ayağına dolaşır. Ama bazı kimseler onları ayaklarıyla itelerler. Mesela siteye yazan bir gönül dostuna yolda giderken hanımına iyi davran diyen yaşlı adam kimdi? Hızır AS’dı belki de. Başka bir örnek vereyim: Çok soğuk bir kış günü kendime İngiliz kumaşından çok kaliteli bir takım elbise ve içine giymek için yelek ve kazak satın almıştım. Eve geldiğimde çok yorgun olduğum için hemen girişteki portmantoya itinayla astım. Çok geçmeden kapı çalındı. Baktım kapıda bir adam. Üstünde ince bir pardesü. Titriyor. Pardesünün içinde başka hiçbir şey yok. Yani fanila, kazak filan gibi. Pardesünün yırtık bir yerinden de adamın soğuktan kıpkırmızı olmuş eti görünüyor. Benden giyecek bir şeyler istedi. Bir an tereddüt etmeden o askıdaki elbiseyi çıkarıp adamın eline tutuşturdum. O aldığım kazak ve yeleği de ayrıca başka giysilerimden de getirip verdim. Adam büyük bir sevinçle ayrıldı. İşte o an benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. O anda hayatımda birçok şeyin değiştiğini hissettim.
-..... Efendim, peki neden yeni aldığınız elbiseyi vermeyi tercih ettiniz? Şüphesiz sizin diğer elbiseleriniz de bir parça kullanılmış olsalar da yeni gibidirler. Onlardan da verebilirdiniz?
-Yavrum, ben o anda bunları hiç aklıma getirmedim. İstedim ki o adam en güzel bir şekilde giyinsin ve o halinden en güzel bir şekilde kurtulsun. Kimdi o adam, neden tam o vakitte gelmişti, bunlar hala bir sır.
-Peki Rana Hanım sizin bu davranışınız karşısında nasıl tavır aldı, hanımların çoğu böyle şeyleri ikide bir laf ederler, insanın başına kakalarlar çünkü??
-Rana beni alnımdan öptü. Ne güzel yapmışsın Sabri, Allah senden razı olsun, dedi.
(....devam edecek)