Güzel bir günün sabahında hürmetle ellerinizden öpüyor, Değerli dostlara hayırlı günler diliyorum. Değerli büyüğümüzle 25.05.2010 Tarihli sohbetimizden aldığımız notları sunuyoruz. Hayırlarla kalın İnşallah…
-Efendim tasavvuf erbabının tavsiye ettiği bir nasihat var; ”Ne kimseyi incitin, ne de kimseden incinin.” Sanırım, bir çoğumuz incinme konusunda pek başarılı olamıyoruz. En ufak bir şey de kırılıveriyoruz, inciniyoruz. Bu konudaki hassasiyetimizi yenebilmek için, düşüncemizi yönlendirme hususunda neler tavsiye edersiniz.
-Yavrum, insan hayatın anlamını öğrendiği zaman, incinmemeyi de öğrenir. Çünkü, şunu anlar ki; Herkes kendi fıtratının icabını yerine getirecek. Kimisi akrep tabiatlı olacak, kimisi yılan tabiatlı olacak. Bunun yanı sıra, kuşlar, kelebekler de var. Hayata bu gözle baktığımızda şunu göreceğiz; Demek ki, bu yılan tabiatlı… O zaman onların bu halleri normal. Ama önemli olan onlarla ilişkilerimizi ayarlamak.
-Efendim hayat, olaylar, tabiat sürekli bir değişim içinde, insanlar için de bu değişim söz konusu mu, yoksa bir insana yaptığı iyi veya kötü, bir fiilinden dolayı hüküm verebilir miyiz. Ya da şöyle izah edeyim. O kişiyi bir davranışı ile, tanımlamak doğru olur mu?
-İnsanoğlu ne kendini tanıyor, ne de bir başkasını. Her an bir değişim içindeyiz. Ama başkaları da değişim içinde. Yeryüzünde ne kadar insan varsa, her birinin kendine göre iyi, güzel, asil yönü vardır. Yunus diyor ki; ”Her dem taze doğarız, bizden kim usanası.” O halde biz hep hayır söyleyelim ki,o tecelli etsin. Biz her an değişiyoruz. Yeni doğuşumuz hep hayırla olsun. İnsanların, bu mısra üzerinde yıllarca düşünmesi lazım. Bir insan ömür boyu yalnız Yunus Emre’yi okusa, tüm hayatında başarılı olur. Hayatın sırrını keşfetmiş, kainatın en büyük şairi. Öyle mısraları var ki; Kimse onlardaki gerçekleri fark edemedi. Mesela; “Seni deli eden şey, yine sendedir sende” diyor. Herkes mutsuzluğunu başkasından biliyor. Yunus ise, insanı kendisine çeviriyor.Yani biz kendi içimizde, Allah ile, melekler ile, dost isek; dışarıdan kimse bizi etkileyemez.
-Efendim olgun insanı tarif eder misiniz?
-Olgunluk, çocukla çocuk olan, yaşlı ile yaşlı olandır… Her çeşit insan ile hiç ayırım yapmadan dialog kurabilen insandır.
- İnsan kendisi ile de dialog kurabilmeli mi? yalnız iken de mutlu, bahtiyar ,huzurlu olmak için. Tabii olgun insanlar bunu da başarabilen insanlardır.
-Evet yavrum. Kendi kendimize kaldığımız zaman, biz bir Ayetin, bir Hadis’in bir veli’nin sözünün mana güzelliklerini yaşamıyorsak; Nefsimizle didişiyorsak, işte o bana bunu dedi, bu bunu yaptı diye düşünüyorsak, huzurlu olamayız. Mısri Niyazi diyor ki;
“ Ben sanırdım, alem içre hiç bana yar kalmamış.
Ben beni terk eyledim, gördüm ki ağyar kalmamış.”
Biz kendimizi, yani nefsaniyetimizi bir yana bırakırsak, hiç kimsenin kötü olmadığını, herkesin dost olduğunu görürüz. Hayat bir deniz, bizler gemi, o gemiyi sağ salim limana götürmek önemli. Yani son nefeste iman ile çene kapatmak önemli. (Sabri Tandoğan)
Sohbetimiz Behçet Necatigil’in bir şiiri ile devam ediyor.
Hani bir sevgilin vardı 7-8 yıl önce,
Dün yolda gördüm .
Sevindi beni görünce.
Ayak üstü, konuştuk ordan burdan,
Evlenmiş, çocukları olmuş
Bir kız,bir oğlan.
Seni sordu,hiç değişmedi dedim,
Bildiğin gibi… Anlıyordu..
Mes’utmuş, kocasını seviyormuş,
Kendilerininmiş evleri…
Bir suçlu gibi ezik,
Sana selam söyledi…
Behçet Necatigil