İnsanlık târihinin mimârlık dehâsında zirve kimin,
bilmiyorum... Benim için zirvenin tartışmasız ismi: Mimar Sinan... Tek
başına ve rakipsiz bir hâkimiyet bu. Bu kadar veludiyetle, bu çapta bir
ihtişamın ikinci bir örneği yok.
İslâm mimârîsi itibariyle en yakın takipçileri: Kendi
Şakirtleri... Muhteşem ama zârif kütlesi ile ecnebilerin “Mavi Câmi’si”
Sultanahmed de, Hind’in büyülü kucağında boy atan Taçmahal de onlara
ait: Sinan’ın şâkirdlerine...
Asırların bütün tabiî felâketlerine meydan okuyan bu mimârî
şaheserleri yazık ki Sinan’ın ahfâdının hain değilse bile sığ zekâ ve
beceriksizliklerine mağlûb düşerler. Tamirât ve bakımları doğru dürüst
yapılamayan, iyi niyetle de olsa her temasın aslîyetine halel getirdiği
eserleri tanınmaz hale getiren asıl felâket ise elektrik tesisatları
olur.
Bu tarihî mâbedlerin tabiî aydınlığını kifayetsiz bulan ahfâdın
elektrikli aydınlatma uğrunda ecdâd yâdigârlarına revâ gördükleri,
başka düşmanlığa ihtiyaç bırakmayacak çapta. Maksadı bir örnekte
müşahhaslaştırmakta fayda var: Sultanahmed...
Tanpınar’ın üslûbunda efsûnlu bir masal çiçeğine inkılâb eden
Sultanahmed’in emsâlsiz iç güzelliğini görebilmek için, muhteşem
kubbesinin altında durup bakmak kâfi gelmiyor. Zirâ başınızın hemen
üstünde Demokles’in Kılıcı gibi asılı duran demir boru ve zincirlerin
kesafeti bakış zaviyenizi yüz yerinden parçalara ayırıp buzlu cama
çeviriyor. Ne geniş kubbenin muhteşem derinliğini hissedebiliyor, ne
yarım kubbelerin omuz omuza ana kubbeyi tutmak için verdikleri
mücâdeleyi farkedebiliyorsunuz. Vitray camlardan süzülen gün ışığının
çinilerle vuslatının meydana getireceği büyüleyici şehrâyin de aynı
sebepten paramparça...
Tesisatın ağırlığını taşısın diye kullanılan demir kirişlerin
tarihçesi hakkında bir fikrim yok, ama Sedefkâr Mehmed Usta’nın
ellerinden çıkmadıklarına şüphe yok. Zirâ Sinan’ın bu büyük şâkirdi
böyle bir mecburiyetle karşı karşıya kalsa ve başka çözüm de bulamazsa,
hiç değilse bu simsiyah ve köşeli demirlere yuvarlak hatlar kazandırır
ve câminin mavi çinileri ile kaplardı, en azından boyardı... Zımnen de
olsa, kendisinden önceki bütün eserleri gölgede bırakmak kasdıyla da
inşâ edilen mâbede bu zulmü Sedefkâr revâ görmüş olamaz...
Yarım kubbeleri sütun başlarının hemen üstünde birbirine bağlayan
bu demirlerin mâbedin muhteşem yüzünü şifâ bulmaz bir hançer yarası
gibi parçaladığını görmemek için kör olmak gerekir. Mâvi Camii cidden
büyüleyici maviliğine büründürecek birinci unsur elektrik tesisatının,
teknik imkânların el verdiği azamî ölçülerde bütünüyle sökülüp
atılmasıdır. Mâbedin ilk inşâ halindeki muhteşem boşluk ve tabiî
aydınlığı ortaya çıktıktan sonra olabilecek en az görüntü kirliliğiyle
ve mübalağaya asla kaçmadan yeniden aydınlatma sağlanmalı.
Yeni tesisat, her sahadaki şifâ bulmaz kompleksimiz modernliğin
eseri değil, câminin târihî doku ve estetiğine hürmetin mahsûlü olmalı:
Gün aydınlığını günün hiç bir saatinde bastırmayan, çiğ ve göz
kamaştırmayan tabiî bir aydınlık...
Sonra tamirâtlarla aslîyetini kaybetmiş renkli camlar titiz bir
çalışma ile aslına uygun yenilenmeli, camların açıları hizmetiyle
mükelef oldukları ışık raksını netice verecek şekilde titizlikle
araştırılıp bulunmalıdır. Camların renkleri ile ışığın düşeceği çiniler
arasındaki âhengin esas aldığı ilk inşâya mutlaka hürmet ve riayet
edilmelidir ki, Süleymaniye, Selimiye ve Ayasofya’ya meydan okuma
iddiası taşıyan eserin bu en kuvvetli tarafı bahis mevzuu dâvâya hizmet
etsin. Sultanahmed’in zımnî iddia ve rekabetinin en kuvvetli tarafının
iç estetiği olduğunu görmezlikten gelirsek, eser dâvâsından çok şey
kaybeder, mevcut haliyle kaybettiği gibi...
Bu satırları kaleme almadan önce yaptığım küçük bir araştırma,
Sultanahmed başta olmak üzere, hemen bütün selâtin câmileri için bu
konuda bir arayışın olduğuna muttali olmama sebeb oldu; büyük
bahtiyârlık... Büyük bahtiyârlık, ama bu arayış daha kötü neticeler
getirmemek kaydıyla. Bu satırlar biraz da bu endişenin eseri, belki
selâhiyetli zevatın dikkatlerini mucib olur.
Bir çok selatin camii tamirâta alınmış durumda. Bu tamirâtın en
büyük ve en köklüsü Süleymaniye Camii... Bir müddetten beri kısm-ı
âzamı ibadete kapatılmış olan câminin içinde ne tarz bir tamirât ve
bakımın yapıldığını bilmiyoruz. İnşallah bu çapta bir tamirât elektrik
tesisatını atlamaz. Vakıâ Süleymaniye’nin tesisatı hâfızamda
Sultanahmed’e göre daha mâkûll duruyor, ama yine de hoş değil.
Makaledeki düşüncelerim Sinan’ın bu büyük eseri için de geçerli...
Umarım bu makale okuyucularının desteğiyle de güzel bir maksada hizmet
eder. Ömrümüz vefa ederse göreceğiz.
Hüseyin YILMAZ
karakalem.net