Muhterem hocam,
Sizin Gönül Sohbetleri kitabının VIII.cildinde "Gerçek İnsan olabilmek" başlıklı yazınızda sanki hayatın sırrını anlatan çok güzel bir anektod var:
Yıllarca önce sıcak bir yaz günü, bir gazeteci Cağaloğlu Yokuşunu çıkmaktadır. Oflayıp, puflar, boyuna terini kurular. Hayret ettiği bir şey vardır. Yaşlı bir hamal, sırtına dev bir yük almış, o yükün altında türkü söyleyerek yokuşu çıkmaktadır. Gazeteci hamala yaklaşır, bu sıcakta, bu yükün altında, nasıl bu kadar neşeli olabildiğini sorar.Hamal güler, “Bey” der. “Sen bu işleri anlamazsın.” Gazeteci ısrar edince, hamal, beni yıllardır düşündüren cevabını verir: “Bey” der. “İçim düzgün olunca, sıcak da, yük de bana vız gelir.”
Bu hamal gibi hepimizin sırtında farklıda olsa bir takım yükler var. Sıkıntısız, dertsiz Allah'ın bir kulu bile yok.Hatta insanlar manevi derecesine göre ne kadar yükselirse karşılaştığı sorunlar ve dertler de o kadar büyüyor. Fakat içimiz düzgünse, kendimizle, insanlarla, hayatla barışıksak, insanı kamil düzeyine ulaşmışsak bütün dertler, yükler insana vız geliyor. Zaten mutluluğun başka bir yolu da yok.
Bir insanın manevi olgunluk derecesini de hayat ve insanlardan yediği darbelere, zulümlere, haksızlılara karşı takındığı tavır gösteriyor. Kuran-ı Kerim bu olgunluk yolunu bize şöyle gösteriyor:
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğe en güzel bir şekilde karşılık ver. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. Bu güzel davranışa, bu olgunluğa ancak sabrederek mücadeleye devam edenler kavuşturulur, bu olgunluğa erişenler büyük bir nasibe sahip olanlardır.(Fussilet 34-35.)
Allah'a emanet olun.
Saygı ve sevgilerimle
Öğrenci