Çok sevdiğim Büyüğüm,
Müsadenizle.
Gecenin sonlarına doğru gidiyor zaman. Birçok güzel duygu ve düşünceyle başbaşa insan. Bütün bunların özeti olarak "keşke her gece kalkabilse insan" diyorum.
Biraz önce "Ömer Efendi Hoca" başlıklı yazınızı okudum. Mübarek insanlar gönülden anıldıkları yerde hazır bulunurlarmış... Yazının sonlarına doğru gelince sanki Ömer Efendi Hoca ile birlikte Sizi yanımdaymışsınız gibi hissettim. Sanki o meşhur tebessümlerinizle beni izliyordunuz. Benim göremediğim bir yerden. Melekler gibi... Müsaadenilze yazının o kısmını paylaşıyorum, hürmetle Ellerinizden öperek:
...
Divân Edebiyatının en ince, en zarif şairi Şeyh Gâlip, bir mısraında, Hz. Mevlânâ için; “Cihanda itibarım varsa, sendendir” der. Ben de bugün, çektiklerime, yaşadığım ıstıraplara rağmen, hayatı renk dolu, ışık dolu, takat getirilmez güzelliklerle dolu görüyorsam, hayat her an yeniden keşfedilmesi gereken bir muhteşem olay gibi görünüyorsa bana, Rabbime şükürler olsun, Ömer Efendi Hocanın büyük rolü oldu bunda.
Bana yürümesini öğretti. Bana hayatın müşküllerini çözecek anahtarları verdi. Bana sevmesini, sevilmesini öğretti. Hayat nedir, yaşamanın, varolmanın anlamı nedir, hep ondan öğrendim. Bir insandan başlayan sevginin nasıl bütün kâinatı içine alacak kadar büyüyüp, genişleyip, yücelmesi icap ettiğini, yerdeki bir kum tanesinden gökyüzündeki Samanyolu’na kadar, nasıl her şeyin kucaklanması gerektiğini öğretti bana.
Farz olan ibâdetlerden sonra, Allah’ı en fazla hoşnut eden ibâdetin insanları sevmek ve onlara yardım etmek olduğunu öğretti bana. İnsanın diliyle öğüt vermekten çok, davranışlarıyla, yaşantısı ile örnek olması gerektiğini öğretti bana. Güzelliğin, gerçek güzelliğin insanları sevmekte, inanarak yaptıkları gerçek hayırlarda olduğunu öğrendim ondan. Allah ile olanın bilfiil cennette olduğunu, ondan gafil olanın hiçbir zaman o güzelliği, yüceliği, huzuru ve mutluluğu yaşayamayacağını öğretti bana. Bütün zâhir ve bâtın safasının Allah Resûlü’ne uymaya bağlı olduğunu, bizzat yaşayarak ve örnek olarak gösterdi bana. O olmasaydı, dünyaya gelişin gayelerinden birinin de edep öğrenmek olduğunu, insanın edebi nispetinde büyüyüp yücelebileceğini, kalbin edebinin sükûttan başlayacağını ben nereden bilebilirdim?
Hiçbir şikâyette bulunmadan ve hiçbir şey söylemeden nefsimizi sabırla terbiye etmesini, kahır zannettiklerimizin bizim için bir lütuf olduğunu, bu âlemde her zerrenin, her yaradılışın kendine göre bir vazifesi olduğunu, temizlik ve güzellik gelmeden, pislik ve kötülüğün gitmeyeceğini, Allah yolunda atılan her adımın nurdan bir yükseliş olacağını, Allah’ın kişiye, gücünün yetmeyeceği yükü yüklemeyeceğini, bu âlemde her zerrenin bizi irşâd edeceğini, yeter ki o şeyin ikazından ders alabilecek uyanıklık, dikkat ve edep içinde olmamız gerektiğini, başkalarının ayıbını değil, kendi ayıbımızı görmemiz gerektiğini, eğer Allah’ın bizi sevmesini istiyorsak, bizim her şeyi sevmemiz gerektiğini, hiç bir tâlibin kemâle eremeyeceğini, bütün insanları sevinceye ve onlara şefkat, merhamet besleyinceye kadar, şefkati ve acıması olmayan kimselerin mânevî terakkisinin duracağını, her kim alay etmeye kalkarsa, kendisi ile alay edileceğini, Allah dostlarında korku ve endişe olmayacağını, en güzel işlerden birinin af ile muamelede bulunarak düşmanını dost etme olduğunu, bizlere sade sözleri ve sohbetleri ile değil, aynı zamanda temiz, nezih ve örnek yaşantısı ile anlatan Ömer Efendi Hocayı sevgi ve saygıların hiç bitmeyecek olanı ile anıyor, Allah’ın rahmetinin, Peygamberin şefaatinin üzerine olmasını diliyorum...