Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Melih Bey'den aldığımız sunum.
Gönderen : Melih
Tarih : 12/30/2010 8:41:20 AM


 


Çok sevdiğim Büyüğüm,

Müsadenizle.

Gecenin sonlarına doğru gidiyor zaman. Birçok güzel duygu ve düşünceyle başbaşa insan. Bütün bunların özeti olarak "keşke her gece kalkabilse insan" diyorum.

Biraz önce "Ömer Efendi Hoca" başlıklı yazınızı okudum. Mübarek insanlar gönülden anıldıkları yerde hazır bulunurlarmış... Yazının sonlarına doğru gelince sanki Ömer Efendi Hoca ile birlikte Sizi yanımdaymışsınız gibi hissettim. Sanki o meşhur tebessümlerinizle beni izliyordunuz. Benim göremediğim bir yerden. Melekler gibi... Müsaadenilze yazının o kısmını paylaşıyorum, hürmetle Ellerinizden öperek:

...




Divân Edebiyatının en ince, en zarif şairi Şeyh Gâlip, bir mısraında, Hz. Mevlânâ için; “Cihanda itibarım varsa, sen­dendir”  der. Ben de bugün, çektiklerime, yaşadığım ıstıraplara rağmen, hayatı renk dolu, ışık dolu, takat getirilmez güzelliklerle dolu görüyorsam, hayat her an yeniden keşfedilmesi gereken bir muhteşem olay gibi görünüyorsa bana, Rabbime şükürler olsun, Ömer Efendi Hocanın büyük rolü oldu bunda.
 
Bana yürümesini öğretti. Bana hayatın müşküllerini çözecek anahtarları verdi. Bana sevmesini, sevilmesini öğretti. Hayat ne­dir, yaşamanın, varolmanın anlamı nedir, hep ondan öğrendim. Bir insandan başlayan sevginin nasıl bütün kâinatı içine alacak kadar büyüyüp, genişleyip, yücelmesi icap ettiğini, yerdeki bir kum tanesinden gökyüzündeki Samanyolu’na kadar, nasıl her şeyin kucaklanması gerektiğini öğretti bana.
 
Farz olan ibâdetlerden sonra, Allah’ı en fazla hoşnut eden ibâdetin insanları sevmek ve onlara yardım etmek olduğunu öğ­retti bana. İnsanın diliyle öğüt vermekten çok, davranışlarıyla, yaşantısı ile örnek olması gerektiğini öğretti bana. Güzelliğin, gerçek güzelliğin insanları sevmekte, inanarak yaptıkları gerçek hayırlarda olduğunu öğrendim ondan. Allah ile olanın bilfiil cen­nette olduğunu, ondan gafil olanın hiçbir zaman o güzelliği, yü­celiği, huzuru ve mutluluğu yaşayamayacağını öğretti bana. Bü­tün zâhir ve bâtın safasının Allah Resûlü’ne uymaya bağlı olduğunu, bizzat yaşayarak ve örnek olarak gösterdi bana. O olmasaydı, dünyaya gelişin gayelerinden birinin de edep öğren­mek olduğunu, insanın edebi nispetinde büyüyüp yücelebilece­ğini, kalbin edebinin sükûttan başlayacağını ben nereden bile­bilirdim?
 
Hiçbir şikâyette bulunmadan ve hiçbir şey söylemeden nef­simizi sabırla terbiye etmesini, kahır zannettiklerimizin bizim için bir lütuf olduğunu, bu âlemde her zerrenin, her yaradılışın ken­dine göre bir vazifesi olduğunu, temizlik ve güzellik gelmeden, pislik ve kötülüğün gitmeyeceğini, Allah yolunda atılan her adı­mın nurdan bir yükseliş olacağını, Allah’ın kişiye, gücünün yet­meyeceği yükü yüklemeyeceğini, bu âlemde her zerrenin bizi irşâd edeceğini, yeter ki o şeyin ikazından ders alabilecek uya­nıklık, dikkat ve edep içinde olmamız gerektiğini, başkalarının ayıbını değil, kendi ayıbımızı görmemiz gerektiğini, eğer Allah’ın bizi sevmesini istiyorsak, bizim her şeyi sevmemiz gerektiğini, hiç bir tâlibin kemâle eremeyeceğini, bütün insanları sevinceye ve onlara şefkat, merhamet besleyinceye kadar, şefkati ve acı­ması olmayan kimselerin mânevî terakkisinin duracağını, her kim alay etmeye kalkarsa, kendisi ile alay edileceğini, Allah dostlarında korku ve endişe olmayacağını, en güzel işlerden birinin af ile muamelede bulunarak düşmanını dost etme oldu­ğunu, bizlere sade sözleri ve sohbetleri ile değil, aynı zamanda temiz, nezih ve örnek yaşantısı ile anlatan Ömer Efendi Hocayı sevgi ve saygıların hiç bitmeyecek olanı ile anıyor, Allah’ın rah­metinin, Peygamberin şefaatinin üzerine olmasını diliyorum...


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]