Çok Kıymetli Büyüğüm,
Merhum Özdemir Asaf'ın "Lavinia" şiirini okudum biraz önce ..
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
Merhum şair o kadar yalın ama bir o kadar da etkileyici dile getirmiş ki ..
İnsanın kendi nefsinin dışındaki bir dünyaya çıkması ne kadar huzur verici. Okyanuslara, denizlere uzaktan bakınca sessiz,sözsüz ,bir ince kağıt gibi dalgalanan, birlenmiş, pürüzsüz suyun ihtişamı beni hep ürpertmiştir. Sade ama dev gibi , sade ama en güçlü, sade ama en etkileyici...
Ya da çöllerde gece kumların üzerine oturup, koyu lacivert gökyüzünde ışıl ışıl parlayan yıldızları seyretmek, kum tepeciklerinin ardında ,elimizi uzatıp tutacağımız kadar büyük Ay'ın ,nurunu temaşa etmek gibi.
Gök sade,yer sade, her şey her yer sessiz ama dev gibi bir ihtişam, bir zenginlik var...
Çılgınca koşuşturmalar yok, kocaman iddialar yok, ardı arkası kesilmeyen cümleler yok, beklentiler yok, pişmanlıklar yok...
"Aşk" ın çileli bir yolculuktan sonra vardığı yer gibi.
Büyük Şeyh Galib'in Hüsn-ü Aşk'ında, Aşk, Lalası Gayret ile yollara düştü. Çok tehlikeli, çok sapa yollardan,yerlerden,geçitlerden geçti. Sühan'ın yardımıyla karşılaştıkları tehlikelerden kurtuldular. Yolculuğunun son durağında Kalp kalesine geldi. Burası, çekilen bütün sıkıntıları unutturacak kadar güzeldi. Aşk burada harikûlade bir resim gördü ve sevgilisi Hüsn’e kavuştu. Anladı ki Hüsn aslında kendi içindeydi...