Saygıdeğer Hocam;
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi sizin, değerli gönül dostlarımın ve tüm inananların üzerine olsun, inşallah. Efendim, uzunca bir aradan sonra, beni sizlere bu satırlarla kavuşturan Rabbime sonsuz şükürler olsun. Siteyi düzenli takip ettiğim ve sizi düşünmeden, adınızı anmadan bir gün dahi geçirmediğim halde, size ancak bu gün yazabildim. Hep “AŞK”ı yazmak vardı gönlümde. Ama bir türlü satırlara dökülmüyordu. Yarın Sevgililer günü, aynı zamanda en SEVGİLİ’nin doğum günü ve ayrıca 44 yıl yaşanan Eşsiz bir Aşkın Kahramanı Rana Annemizin O çok sevdiği Rabbine Kavuşma günü…Rabbim sanki aylarca ellerimi bağlayıp, şu an çözüverdi. Lütfen yazamadığım için beni affediniz…
Sizden uzak kaldığım aylarda, çalıştığım kurum özelleştiğinden bir süre izindeydim, Bu süre içinde, Rabbim Arapça dil kursuna başlamamı ve Ramazan ayında umre yapabilmemi nasip etti, çok şükür. Umreye gitmek benim en büyük hayalimdi ama Beytullaha ve Mescid-i Nebevi’yi ziyarete henüz layık olamadığımı düşünüyordum. Bu düşünceler içindeydim, ama bir baktım ki Ramazanın 10.günü, uçaktaydım ve O Canlar Cananının beytine doğru yolculuktaydım. Dostlarım, pek çok dualar önerdiler, Kabeyi gördüğüm an etmem için. Ama, ben ezbere bir dua etmek istemiyorum, dedim. O’nu gördüğüm an gönlümden süzülüp, dilime dökülecek duayı edeceğim diyerek, yola çıktım. Mescid-i Haramın kapılarının birinden girerek, içeri doğru ilerlediğimizde başım hep önümdeydi. Çok heyecanlıydım. Kabe’ye yaklaşıncaya kadar başımı yerden kaldırmadım. Eşim, Kabe’nin göründüğünü söyleyince başımı kaldırdım. O ilk bakış, sanki beni yüreğimden yakaladı. Kalbimin sesini neredeyse dışarıdan duyuyordum Ya Rabbi !! Beytini görmek dahi böyle bir zevkse, cemalini görme zevkine bu aciz beden dayanamaz. Gözlerimden yaşlar boşanıyor ve sonra ona doğru koşuyordum. Sanki, yıllardır özlediğim, aradığım dostu, huzuru orada buldum ve dilimden şu dua döküldü.“Ya İlahi !! Ey Güzeller güzeli Rabbim !! senden AŞK’ını istiyorum. Aşkınla dolup, aşkınla yaşayıp yine aşkınla sana dönmek istiyorum. Senden cennetini isteyenlere onu nasip et, cehenneminden korunmayı dileyenleri ondan azat et, ben yalnız seni istiyorum ya Rab, beni senden ayırma, rızandan ve cemalinden mahrum etme !!” Amin…
Dilimden bu dualar dökülüvermişti Kabeyle ilk buluşmamızda…Bu duayı edivermiştim, ama buna liyakatim var mıydı?? İLAHİ AŞKA liyakatim var mıydı ki? Rabbim sırf senin rızan için şunu yaptım diyebileceğim hiçbir şeyim yokken, heybemde Uhud dağını aşmış günah yüküyle ondan AŞKINI dilemek ne büyük cüretti, belki. Cüretten ziyade gafletti belki de…Böyle düşünürken bir yandan da Tekvir suresinin son ayetleri, bana ümit veriyordu. “Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.” İçimden, “Rabbim vermeyi dilemeseydin, dilimden bu dua dökülmezdi”, diyordum ama bir yandan da içimi bir korku sarıyordu, çünkü AŞK ŞARABI tertemiz gönül kadehlerinin nasibiydi, bencileyin Rabbine isyan ve gafletten sırrı dökülmüş bir kaseye bir yudum su bile nasip olmazdı. Ümit ve Korku arasındayım, her an. Dilimde duam, Yunus gibi
İlahi bir aşk ver bana kandalığım( Nerede olduğumu) bilmeyeyim
Yavu kılayım (Kaybolayım) ben beni isteyüben bulmayayım
….
Aşktır bu derdin dermanı, aşk yolunda verem canı
Yunus Emre eydür bunu bir dem aşksız olmayayım.
Sonra ki günlerde Rabbim karşıma, öyle güzel Saliha kullarını çıkarıp benimle tanıştırdı ki, aklıma yıllar önce defterime yazmış olduğum sözüm geldi. “Kendini gemisiyle deryalara hükmeden bir kaptanmış gibi, görüp büyüklenme, hayatta öyle insanlar tanır, öyle olaylara şahit olursun ki, kendinin aslında bir su birikintisinde yüzen süpürge çöpüne konmuş bir sinek olduğunu çok acı bir biçimde anlarsın.”
Bunlar öyle Saliha kullardı ki, onları anlatmaya ayrı bir mail yazmak gerek. Birisi daha 19 yaşında ve Fransız bir annenin kızı olmasına rağmen, 14 yaşlarında İslama gönül verip, otele sadece 2 saatliğine istirahate gelen tüm vaktini Mekke’de Kabe de, Medine’de Mescid i Nebi’de ibadette geçiren Allah’ a ve Resulüne büyük bir aşkla bağlı Sibel, diğer dost Medine’de hiç oteline gitmeyip 10 gün Mescid i Nebevi’de itikafta kaldıktan sonra, Mekke’de Hilton Oteline yerleştirilip, oradaki deb debe ve şaşayı görünce benim Resulüm bazen yiyecek yarım hurma bile bulamazken, ben nasıl böyle bir ihtişam içinde umre yapabilirim, diye ağlayarak oteli terk eden ve yurda dönünceye kadar Kabede kalan derviş Ayşe Teyze, Yüzünün beyazlığı ve nuru başındaki beyaz örtüyü bile kıskandıracak, tatlı sert uslübuyla elini kalbime doğru vurarak “Bu yolda EDEP ve TEVAZU Gerek.”diyen, 40 yıllık Rufai Dervişi Seher Teyze ve daha niceleri… Bir onlara bir de kendi halime baktım, O kadar aciz o kadar kusurlu hiçler hiçiydim, ama bu halimle utanmadan Rabbimden aşkını isteyecek kadar gafletteydim. Hani bir sınıfta çok çalışkan öğrenciler vardır, onlar öğretmenin gözdesidir, bir de benim gibi miskin, çalışkan öğrenci olabilmek için hiçbir gayret göstermeyip, ama günün birinde öğretmenin en çalışkan, en gözde öğrencisi olacağı hayaliyle ömür tüketenler vardır. Bu gafletin ta kendisidir. Ya Rab!! Bu gaflet ve miskinliğin içinde, senden perdeli oluş, içimi yakmakta..Beni senin rızandan, nurlu yolundan alıkoyan şu miskinlikten, gafletten uyandır. Bir taş bile seni, benim dilimden daha çok zikrederken, insan olmamın şerefi nerde??? Bir taş, bir toz zerresi kadar bile Rabbini anamayan, seherlerde gözleri yaşlı sana yakaramayan bir dil nasıl olur da AŞK’tan söz edebilir?
Kabe’de geçirdiğim her gün, her an kendimle yüzleşmemdi, hiçliğimi, acizliğimi ve hakirliğimi görmemdi. Tadına doyamadığım tavaflarsa, Rabbimle dertleşmemdi. Hani, kucaktan indirilen bebek, annesinin etrafında ağlayarak döner de annesinin merhametini celbedip, tekrar o koparıldığı kucağa dönmek ister ya, tavafta işte o hali yaşıyordum. Senden Koparıldım Ya Rabbi!! Özledim seni Ya Rabbi!! Senden kopup bu dünyaya geldiğim gibi tertemiz beni kendine kavuştur. Nefsin kölesi olarak yaşayıp, Senden mahrum olmak cehennemin ta kendisi. Ne olur beni bir an dahi olsa nefsime bırakma, beni senden ayırma!!! Tavafta onca izdihama rağmen, bazen gözümde her şey yok oluyor, Rabbimle baş başa olduğumun huzurunu yaşıyordum.
Bir günde Uhud’a gittik. Uhud’ a geldiğimde ürpermiştim, 13 yaşında rüyamda gördüğüm o savaşın gerçekleştiği yerdi burası ve bu mübarek yer, rüyamda gördüğüm yerin aynısıydı. O toprak, dağlar hiç yabancı değildi bana. Rehber, savaşı anlatırken o rüyayı hatırladım. O savaşın, o meşakkatli halin içinde yanına yaklaşıp “Bana Resulullah’ı gösterir misin?” dediğim zatın yüzünü hatırlamaya çalıştım. Aklımda kalan, bu güne kadar böyle güzel bir erkek yüzü görmediğimdi. Yıllardır, bu rüya hatırımda. Kendime sorardım acaba, projektörle ışık tutuluyormuşçasına parlayan bu kusursuz güzellikte ki yüzün ve bana gülümseyip, “Ama, sen daha eksiksin” derken dişleri arasından nurlar fışkıran bu zat kimdi? Bendeki bu eksik neydi? Yıllar sonra Hilye-i Şerifi okuyunca , rüyamda gördüğüm zatı tarif ediyor sanki demiştim ama bir yandan da eğer O Resululullah olsaydı niçin kendini gizlesin di ki diye iç geçirmiştim. Siz Hocam’a bu rüyayı sormuştum, beni Resulümden ayrı koyan eksik nedir diye? Sizde sadece, Yunus’un bir mısrasını yazmıştınız cevaben…Bunu tekrar et ve üzerinde düşün diye eklemiştiniz.
“Aşk gelicek, cümle eksikler biter… ”
O zaman, Hocam ne demek istedi diye epeyce düşünmüştüm. Ne kadar özlü bir mısra.. Her gün farklı idraklere salıyor insanı. Yunus’un büyüklüğü de burada işte diyorum. Nice içinden çıkılamayan deruni konuyu , bir mısrayla açıklayıvermesi…
İnşallah bir gün bu mısrayı tüm hakikatiyle anlamak nasip olur. Şimdilik anladığım, Sevmeye ve Sevilmeye en layık olan ALLAH’tır. Ama, Onu anlamaya ve ona ulaşmaya götüren en kestirme yol da AŞK’tır. AŞK’sız kulluk, sadece zorunluluklardan ibaret, AŞK’sız Hayat ta sadece zorluklardan…AŞK gelince tüm eksikler tamam oluyor, hayır, şer ayrımı kalkıyor, çünkü sevgiliden gelen her cilve HOŞ’tur.. Her nereye baksan O’nun VECHİ. Her an, her yerde Cenneti yaşamadasın, çünkü O’nunla olduğunun şevkindesin. Muhyiddin-i Arabi Hz.’leri der ya “İslam tamamen AŞK’tır.Hiç bir peygamberine Yüce Allah Habibim ( Sevgilim ) demedi.Bir tek Hz. Muhammed (S.A.V.) ‘e böyle seslendi , diye…
Dilerim, Yüce Rabbim bize AŞK’ın KAL’ini edenlerden değil, HAL’ini yaşayanlardan olabilmeyi nasip eder.
Muhterem Hocam, Size , Çiğdem Hanıma ve tüm gönül dostlarıma sevgi ve saygının en içten gelenini sunuyor, yarın Sevgililer Sevgilisi Resulullah Efendimize (s.a.v.) ve biricik Rana Annemize olan sevgimizin dualarımızla süslenerek, manada güzel bir buket gibi sunulacağı bir günün yaşanmasını temenni ediyorum.
Allah’a emanet olunuz.
Mukarreb
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Kavuşturana şükürler olsun Yazan "Mukarreb"
Cvp: Kavuşturana şükürler olsun Yazan Sabri Tandoğan