Muhterem hocam,
Araştırmacı gazeteci Banu Avar, 7 Şubat 2011'de Almanya’da gurbetçi vatandaşlarımıza yaptığı konuşmada çok önemli konulara değindi. Ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu durumu çok iyi anlatan bu konuşmadan bir kesiti sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hepiniz hoş geldiniz!
Size, buraya bir çok gelen oluyor herhalde, bir çok toplantıya gidiyorsunuz, bir çok kişiyi dinliyorsunuz.
Herhalde burada en fazla da Türk televizyonlarını izliyorsunuz… Sabahtan akşama kadar kötümser haberlerle yoğruluyorsunuz… Türkiye böyle, Türkiye şöyle… Türkiye’de şu oldu! Türkiye’de bu oldu!
Televizyonla haşır neşir olduğumuza göre, her birimiz bir televizyona, ekrana baktığımıza göre… hepimiz bunu çok iyi anlamak zorundayız.
Sadece Türklere, Türkiye’ye değil, bütün ülkelere yapılan bir şey var:
Algıyı değiştirmek! Algı Operasyonu!
Kanada’dan bir sitede istatistik yapılmış. Bütün basının ne kadar yalan söylediğinin istatistiği yapılmış:
Şu anda dinlediğiniz bütün haberler yalan!
Yalan haberle şekillendirilmeye çalışılıyorsunuz.
Televizyonlarda seyrettiğiniz, gördüğünüz herkes yalan söylüyor! Bütün dünya böyle. . .
Gerçek haberin ne olduğunu asla bilemiyorsunuz!
Küresel medya dört beş ailenin elinde!.
Bütün dünyayı idare eden, dört beş tane şirket, altında yüz, yüz elli küresel şirket. Bu şirketler dünyayı savaşa, faşizme, iğrenç bir düzene doğru götürmeye çalışıyorlar. Medya da ellerinde…
Yakında hepimizi çipliyecekler! Bakın Amerikan televizyonlarında çip reklamları başladı:
‘Alzhaymerli babanız varsa, ne iyi, çip takın nerde olduğunu bilin!’. . Çocuğunuzu mu merak ediyorsunuz, çipleyin adım adım izleyin!’ İş bu noktaya vardırılıyor…
Bunlar dünyanın kaynaklarını sömürmeyi amaçlayan bir küçük grup tarafından yapılıyor. Piramit bir yapı bu!. .
Bir algı operasyonu sözkonusu …
Avrupa’nın her yerinde beyinler yıkanıyor. Bu demokrasi adı altında sahneye konuyor. İngiltere İşçi partisinden Sir Tony Benn ne diyor: ‘Avrupa’da demokrasi falan yok! Demokrasi adil seçim demektir. Birini koltuğa oturtursun Sonra oradan indirebilirsin de! Avrupa Birliğinde ne oraya halk oturtuyor, ne de oradan kaldırabiliyor. Siyasiler atamayla gelip gidiyor! Bu mu demokrasi!’
Bunlar atanan adamlar. Onların ucunun ucunun maşası da bizim başımızdakiler. Onlarda atanarak geliyorlar.
Bakın şu anda Ürdün, Tunus , Mısır… patlıyor değil mi? Nasıl patlıyor bunlar?
Kılcal damarlara girmiş adamları var. Soros’un adamları var. Bunların kaç para aldığı belgeli. . Açlıktan, sefaletten yorulmuş halk sokaklara dökülüyor. Sonra bu alevlenmiş kalabalık yönlendiriliyor. Güya ‘demokratik değişim’ geliyor! … Otuz yıldır Hüsnü Mübarek orada. Yirmi üç yıldır Bin Ali orada!. . Ürdün aynı şekilde…Yemen aynı şekilde…
Yıllardır işçiler sokaklardaydı. . Kimse duymadı görmedi! Ne oldu ? Birden sahne ışıkları altına alındılar? Kimse bunu “Halk devrimi” sanma enayiliğine düşmesin!
O dönem şimdi geldi. Condolezza Rice ne dedi 2005’de? “Yeni bir Orta Doğu şekillendireceğiz… Fas’tan Pakistan’a yirmi iki devletin sınırlarını değiştireceğiz!”
ABD, Amerikan’ın yanında olan Saddam’ı devirdi. Daha başka bir şekil verdi Irak’a. Şimdi de Kuzey Afrika! Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesi. Şimdi buraları da şekillendiriyor yeniden. Buraları küçük şehir devletlerine bölecek.
Bu Amerikanın aktif katılımıyla yapılıyor. Kimse bunu halk devrimi falan sanmasın! Böyle sanma enayiliğine düşmesin! Bunu yeni yazımda belgeleriyle anlattım…Okursunuz orada. Bu ABD desteğiyle yapılıyor. Bir şekil verme…
John Perkins yazmış: Kemal Derviş gibi bir ekonomik tetikçi bu adam.
Bir şablon uygulanıyor ülkelerde. Şablon şöyle gelişiyor:
“ABD’nin ekonomik tetikçisi olarak, biz hedef ülkeyi tesbit ederiz. O ülkeye Dünya Bankası ya da kardeş kurumlardan bir kredi ayarlarız. Dünya Bankası gelir o ülkeye kredi verir, Ayarlanan kredi asla o ülkenin hazinesine gitmez! Bu para o ülkede iş yapan bizim şirketlerimize gider. Şirketlerimizin kasasına gider…Yollar, kavşaklar yapılır, hep bizim şirketlerimiz kazanır. “
Ne güzel yol yapılıyor diyorsunuz ya, Türkiye bir kuruş kazanmıyor bunlardan.
Perkins devam ediyor:
"Ama o ülke borç altına sokulur, o kadar büyük bir borç olur ki bu, ödenmesi mümkün değildir artık.
Biz gideriz tetikçiler olarak, deriz ki: „Bize büyük borcunuz var ama ödeyemiyorsunuz! O zaman petrolünüzü bize verin, doğalgazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi savaştığımız bölgelere gönderin, kanınızı satın, Birleşmiş Milletlerde bizim amaçlarımız uğruna oy verin, elektrik su kanalizasyon sistemlerini özelleştirin, Amerikan şirketlerine veya çok uluslu şirketlere satın…Bunlar Alman olabilir, İngiliz olabilir, Amerikan olabilir hiç farketmez …” diyor.
Bu iş hükümetlerle değişmiyor
Bir ülke borca sokuluyor. Borcunu ödeyemez hale geliyor. Borç yapılandırılıyor …Borç büyüyor…Hükümetler kaynaklarını elden çıkardıkları sürece, borlarını, petrollerini, altınlarını, gümüşlerini sattıkları sürece iktidarda kalıyorlar.
Bu iş hükümetlerle değişmiyor. Bu hükümetlerle bu 70 yıldır değişmedi.
Atatürk’ün ölümü itibariyle, 1938 itibariyle bu plan uygulandı. Bu hiç değişmedi. Bunu anlamamazlıktan gelirsek kurtulmamız mümkün değil…
Batı, tek dişi kalmış canavar!
Medeniyetsizlik örneğidir bugün Batı. 15 yıl Batı’da yaşadım. Uzun yıllar İngiltere’de, Fransa’da, İsveç’de geçti . Bu adamların ciğerini bilirim. Bu adamlar gibi olalım, bir Alman gibi olalım, bir Amerikalı, bir Fransız gibi olalım dediğiniz an…öyle olduğunuz an, siz yok olmuşsunuzdur demektir! Ölmüşsünüzdür artık!
Bizi değiştirmeye çalışıyorlar. En üstteki yöneticilerimiz, ülkenin en kaymak tabakası, en iyi okumuşu, en mükemmel fizikçisi, falanı filanı hepsi batı eğitiminden geçirildi! ‘Batılı gibi olmak’ tek hedef olarak gösterildi!. . Bir özentidir gidiyor. Önce bunu kafamıza soktular… Batılı gibi olmak…
Başımızdaki adamları Batı’ya meraklı hale getirerek, özendirerek, Batı’da eğiterek bir şekle sokuyorlar ; Batıyı getirip kafamıza sokuyorlar. Bundan sonra bütün kuşakları Batıya köle yapacak şekilde Avrupa Birliği uyum yasaları işliyor. Onların denetiminde eğitiliyoruz
Bizim coğrafyamızda İslamın getirdiği Türklüğün getirdiği kavramlar var… Adalet eşitlik hak kavramları var…
Bu arada size bir kitap göstermek istiyorum. 27 yaşında genç bir adamın, adı Eren Erdem! Fıkıh biliyor. Kur’an-ı Kerim-i anlatan gencecik bir arkadaş. Kitabının adı: “Gayyâ Karanlığından Kur’an Aydınlığına” Çok önemsiyorum. Hz. Muhammed’in Atatürk gibi devrimci olduğunu anlatan tek tük kitaplardan birisi. Bu zulme karşı çıkmak gerekir , diyen bir arkadaş bu. Bu çok önemli.
Kitabından bir ayet alıntısı okuyacağım:
İsrâ Sûresi 16. ayet
“Biz bir ülkeyi mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz. ”
Türkiye işgal altında!
Bu şekilde yetişen bir kuşak var şu anda Türkiye‘de. Onlarla konuşamıyorsunuz bile! Ülke elden gidiyor. Bütün doğal kaynaklarına el kondu!
Referandumda evet diyene kadar Erzurum’dan Bergama’ya kadar altın ve gümüş illegal olarak dışarıya götürülüyordu. Danıştayın itirazı da evetle kalktı.
Şu anda legal olarak, ne kadar altınımız, madenimiz, değerli nemiz varsa dışarı gidiyor.
Bir elimiz yağda bir elimiz balda olabilecekken, herşeyimizi Batı’ya vermiş durumdayız. Bu anlamda işgal edilmiş haldeyiz. Bir kısmını Almanlar alır, bir kısmını Amerikalılar alır, İngilizler alır…
Yedi düvel alıyor şu anda Türkiye’deki bize ait olan malı. Biz açlıktan işsizlikten sefil bir halde…Öyle bekleşiyoruz…Ne yapacağız diye düşünüyoruz.
Öte yandan görmeye başladık başımıza gelenleri… Birilerini korkutan bu! Çünkü korkunç bir bilinçlenme de var.
Bu şablonun ikinci kısmına gelelim:
Birincisi bizim kafamızı batılı olun diye zehirlemiş durumdalar…
Zehirlenmiş adamlar iktidara oturtuluyor Batı:
„Ben seni iktidara getirdim!” diyor. Emirlerimi yerine getireceksin! Nedir o emirler?
“Satacaksın!” ”Neyin var, neyin yoksa satacaksın!”
“ Çok borçlandın! Öde şimdi! Hadi hadi!” diyor.
Nerdeyse çalışan fabrika kalmamış olan Türkiye’de yahut da başkalarının elinde çalışıyor duruma düşmüş Türkiye’de ekonomi darmadağın ediliyor. .
Toplumun iyi eğitilmiş olanları satın alınır, aç bilaç olanlar sadakayla ayakta tutulur, köle yapılır…Satın alma sıralamasında en üstte medyada olanlar, üniversite akademisyenleri, kadın örgütleri, çevre örgütleri vardır.
Kürtçülük tezgahı sürüyor yanına Pontusculuk, Çerkezcilik filan ilave ediliyor… Türk yok ! diyorlar. Sizi aldattılar, Türkiyeliyim diyeceksin! Nasılsa sırası gelince onu da kaldırırlar sözlükten…
Alman Bavyeralıyım mı diyor? Almanım mı diyor? Amerikalı ne diyor? Ben Amerikalıyım diyor!
Sana gelince sen Kürdüm diyeceksin!Aleviyim, Sunniyim…Türk Kültüründe olmayanları yapmak, kimliğinizi almak. . . Önce paranızı, arkasından kimliğinizi alırlar.
İzdivaç programlarını, Yemekteyiz’i bizim için kutsal olan soframızı bile bir çarkın dişlileri arasına koydular…
Kendi kendimizden iğrenmemizi sağlamak için televizyon ekranından operasyona başladılar.
Bir küçük test yapmıştık belli bir grup insana. “Yemekteyiz”, “İzdivaç “programlarından kısa kesitler izletip soruyorduk: “İzledikten sonra gözünüzü kapatın…açın ve ilk aklınıza geleni söyleyin !“ Hepsi aynı yanıtı veriyordu:
“Biz iğrenç bir milletiz!”
Bilinç altınıza iğrenç oduğunuzu işliyor bu programlar.
Bu toplumu şoklamadır!
“Kol kırılır yen içinde kalır ” kültürü vardır bizde. Şimdi herkes ekranlarda… Herkes bir televizyon programında herşeyini 70 milyona anlatıyor. Kendini ailesini rezil ediyor üstelik ; bununla gurur duyuyor! Televizyona çıkacağım, her şeyi anlatacağım beni seyret, diyor
Bu yok olmak demektir!
Bu yok etmek demektir!
Beş yaşındaki çocuğa kadar Michael Jackson kıyafetine sokup da “Yetenek Sizsiniz” programına getiren annenin tedaviye ihtiyacı vardır…. Bir küçücük çocuğu şebek gibi, maymun gibi giydirip sahneye atmak, siz hastasınız demektir! Anne nasıl mutlu…Köşeyi dönecek , çocuğum büyük şey olacak! diye sahne arkasında bekliyor. Ellerini “kilise ahalisi” gibi önünde birleştirip dua ediyor. Çocuğu Michael Jackson olacak! Yazıklar olsun!
1955 doğumluyum, şarkılar hatırlıyorum. . Fransızca "Une Belle Histoire" alınıp üzerine Türkçe söz yapıştırılmış. İlk Fecri Ebcioğlu yapmıştı. Millet batılılaşıyor ya, aman ne sevdiler, batılı parçaları… Türkçe sözlerle dinlemeye alıştırıldılar. Batıda hangi parça ünlense bizde taklidi!. . Bunlar Türkçe olarak yapıldı. Kulaklar popa alıştırıldı. Orijinal Türk müziği ortadan kalktı.
Kim Türkçeleştirdi batı popunu? Kim açtı yolu? Küresel şirket Philips!
O zaman Türkiye’de Philips vardı. Küresel şirketler devreye girdi….
Türk pop müziği denilen tuhaf şeyi birden geliştirdiler. . Biz "Yanıyor mu yeşil köşkün lâmbası" derken… ”She loves you Ye ye ye”…demeye başladık….
Beatles’i bilmek zorundaydık. İşte o zaman yokoluşumuz başladı…
"Yeşil Başlı Ördek Olsam’ı" söylemek istiyorum, diyemiyorsun, “Vardar Ovası’yla “ duygulanırım diyemiyorsun… Çağdaş olacaksın ya, İngilizce şarkı mırıldanacaksın!
Kendi kültürüne sahip, halkınla bütünleşerek kültürünü çağdaşlaştırmana izin vermiyorlar. Her şey külliyen batılı olacak ! Resim , müzik, tiyatro, sinema. . . Halkın kılcal damarlarına girildi. Sanatı kullanarak geldiler.
Şimdi diziler var. Kimse dışarıya çıkmıyor ! Zaten para da yok. Dışarı çıkmak pahalı. Evde otur. Ekrana bak. Süleyman hangi cariyesiyle ne yapacak?
Ekonomik olarak sizi işgal ettikten sonra beyninizi esir alıyorlar, düşünmenizi, ne oluyor demenizi engelliyorlar. Bir süre sonra düşünemez oluyorsunuz!
Tartışma programlarında algınızla milli duruşunuzla oynuyorlar. İki gün tartışma programı seyret, ırkçı olup çıkıyorsun. “Kürdüm! Çerkezim! Romanım! Aleviyim!” diye bağırmaya başlıyorsun!
Bunlar şurda 20 yıl evvel hiç konuşulmazdı. Kimse kimseye şu musun bu musun diye sormazdı. . Çok ayıptı!
Bakın benim aileme. . İçinde herkes var. Baba Dağıstan göçmeni, ana Batı Trakya göçmeni , halam Trablusgarp’tan gelmiş. Kürtlerle evlenmişiz, Kırım’dan adam var… Hepimiz böyleyiz zaten …
O musun? Bu musun? Şu musun? Bunu batı soktu içimize . . Bir operasyon yapıldı Yugoslavya’daki gibi. .
Sen kendi içine bak! Sen kendi içine bak ey Alman! Bize etnik köklerimizi hatırlatan Alman dostlarımız! Alman istihbaratı, onların okulları, vakıfları, kültür merkezleri…İngilizlerin, Fransızların, Amerikalıların….
Oyunun sonunda düşmanlık yaratılmış, insanlar açlık ve yoksullukla patlamaya hazır hale gelmiştir.
1991 yılında Turgut Özal, AB yasaları gereği “Halkların kendi kaderini tayin etme hakkı” maddesine imzayı bastı. Şimdi adım adım bu imzanın sonuçlarını göreceğiz…
İktidar ve muhalefet mutabık. Anayasa değiştirilecek. Neresi değiştirilecek?: Anayasa’nın ilk üç maddesi değiştirilecek. Anayasanın nesi değişecek?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölünmez bir bütündür.
Dili Türkçedir .
Bu değiştirilecek! Buna kimsenin itirazı yok anladığım kadarıyla üst düzey siyasetçilerden!
İşte o zaman 1991 imzasının gerekleri burnumuza dayatılacak.
Halkların kendi kaderini tayin etme hakkı
Bölünmez bütünlük rafa kalkınca ‘halklar’ kendi kaderlerini, aslında batının onlara emrettiği kaderi çizmeye başlayacak. Nerede? Güneydoğu Anadolu’da.
‘Burası Kürdistan oldu, dili Kürtçe!’ diyecekler.
Bir kaos başlayacak. İnsanlar birbirine düşecek. . Ordu polis sokağa dökülecek derken, Yugosyavya’da yaptıkları gibi, Barış Gücü’nü getirecekler:
‘Bak kavga ediyorsunuz biz sizi ayırmaya geldik’ diyecekler… En bereketli topraklara el konmuş olacak.
Türkiye’nin doğusu en fazla altın elde edilen, maden petrol el de edilen topraklar. . Bir kg. bakırdan 18 gr. altın elde edilebilen tek yer. Ergani…Bu kadar zengin yerler… Elâzığ madeni. Aşağıda Batman! Petrol fışkırıyor!
Sonra burası Barzani topraklarıyla birleştirilecek. İran’dan, Suriye’den de topraklar koparılarak bir devlet yaratılmış olacak!
Amerika’yı idare eden çete, batan bir ülkenin içinden bu coğrafyaya bakıyorlar. Batı batıyor. Heryer krizde!
Buldukları bir yol Asya’ya açılan kapıda bir tampon bölge…Avrasya’yı kuşatmak bir sonraki adım. Bakın Baltık’tan Karadeniz’e, aşağıda Akdeniz’e, Körfez’e, Hint Okyanusu’na, Sarı Deniz’e kadar Türkiyeyi ve Çin’i ve Rusya’yı aşağıdan ablukaya alma ve kuşatmaya çalışıyorlar.
Buna karşı iyi haber: Bu güne kadar Hindistan’la Çin, Çin’le Rusya birbirini yemekteydi, problemleri vardı. Bu kadar iş yakına gelince, Hindistan, Çin’le, Rusya ve İran birbirine yapıştı âdeta. Müthiş bir şekilde birlik var. Hatırlayacaksınız ilk defa Eylül ayında Konya’da, Türk Silahlı Kuvvetleri Çin’le ortak tatbikat yaptı.
Gazetelerde bu bit kadar geçti, duyurmadılar. İstemezler böyle haberlerin duyulmasını…
Daha önemli bir şey oldu. Çin’den gelen uçaklar İran askeri hava üslerini kullandılar. Oradan Konya’ya uçtular. Bir işbirliği gelişiyor. Ve batı bunu dehşetle seyrediyor. Derhal müdahale etmeleri lazım…
Kurtuluş savaşını hatırlayın. . Atatürk sırtını İran’a, SSCB’ye, Afganistan’a dayamıştı. Sadabat paktı! Batıda, Balkan paktını kurmuştu. Hitler’e karşı set oluşturmuştu…
Gazi Türkiyesi’nin dış siyaseti üç eksenlidir diyor Attila İlhan.
1. Eksen Balkan Atlantı.
2. Eksen Sadabat Paktı (Irak -İran -Afganistan)
3. Eksen SSCB (Rusya) ile dostluk-işbirliği anlaşması .
Bugün de kurtuluşumuz için bölgesel ittifaklar yapmak zorundayız…Tek kurtuluşumuz budur!
Saygı ve sevgilerimle
Öğrenci