Efendim merhaba,
En güzel duygularla hepinize yeniden selamlar...
Efendim, bu akşam bir belgesel kanalında karıncalarla ilgili bir bölüm izlemek
kısmet oldu. Bir ormanda yaşayan karınca kolonisinin hayatı işleniyordu
programda. Bu karıncaların bir kısmı özel bir ağacın yapraklarında çalışmakla
görevli imiş. Ustaca yapraklardan parçalar keserek işçi karıncalara veriyorlar
yuvaya taşınmak üzere. İşçi karıncalar da bu yaprakları olabildiğince hızlı -ki
bu hız bir insanın sırtında ikiyüzelli kilo yükle bir kilometre yolu ikibuçuk
dakikada koşması anlamına geliyormuş ki bunu kimse şu ana kadar başaramamış-
yuvaya taşıyorlar. Yalnız taşınan bu yapraklardan maksat onların yenilmesi
değil. Bu karıncalar özel bir mantarla besleniyorlar ve bu taşıdıkları yapraklar
o mantarların yetiştirilmesi için özel bir hammadde olarak kullanılıyormuş. İşçi
karıncalar bu yaprak parçalarını bir yuvanın ağzından toprak içindeki tarım
arazilerine getiriyorlar. Burada görevi bir başka karınca gurubu devralıyor.
Bunlar daha açık renkte ve bir kum tanesi büyüklüğünde olan yavrular. Onların
görevi gelen yaprakları ağızlarında yumşatarak araziye yerleştirmek. Araziye
yerleştirme işleminin hızla ve elbirliğiyle tamamlanmasının ardından ertesi gün
bembeyaz mantarlar gelişmeye başlıyor. Hemen mantarların toplanması aşamasına
geçiliyor ve yavrular topladıkları mantarları işçilere aktarıyor ve bir yandan
da bunların bir kısmı ile besleniyorlar keza işçiler de bu yolda hem aktarım
yapmış hem de beslenmiş oluyorlar. Daha sonra tarım arazisinin geride kalan
yaprak artıklarından temizlenmesi gerekiyormuş, onu da tarlada başlatan yavrular
yuva ağzına kadar getirip orada uzağa taşınmak üzere işçilere devrediyorlar. Ve
süreç bu şekilde devam ediyor. Bu süreç boyunca tam bir işbirliği havası hakim.
Bir de unutmadan söylemeli ki, yuvayı ve tarım arazisini bekleyen bekçi
karıncalar da var. Bunlar tehlike olarak yaklaşan her ne ise onu etkisiz hale
getirmek için ağızlarıyla tutunmaya çalışıyorlar ve eğer bir şey yakalarlarsa
asla bırakmıyorlarmış, hatta vücutlarının bir kısmı ezilse bile. Yani yuvayı
korumak için canlarını gözden çıkarıyorlar. Bir de karıncaların su kaynağından
su içişleri var, suyunu içen karınca çenesininin altındaki damlayı uzaktaki
arkadaşına da götürüp sunarak ağzından onun da içmesini sağlıyor. Bütün bunların
hepsinden daha ilginç olanı ise şu: bu karıncalara yaptırım uygulayan, onlara
görev dağılımı yapan bir karınca ekibi yok. Her karınca doğduğunda bu akışın
hangi aşamasında görevli olduğunu bilerek dünyaya geliyormuş. Programın sonunda
bu gerçek Rum Suresindeki bir ayetle bağlanıyor ve her yaratılanın Allah'ın
emrine boyun eğmekte olduğu hatırlatılıyor.
Efendim, bu görüntüler nasıl ki bir insanın diğerlerinden üstün olması mümkün
değildir, herkes en az bir yönüyle diğer insanlardan farklıdır ve güzeldir
diyoruz, ister istemez bir insanda karıncada olan bazı özelliklerin bile mevcut
olmadığını, ve üstünlük olayının bu anlamda da olmayacağını düşündürüyor.
Üstelik bu ibretlik görüntüler sadece karıncalara ait hayata ait, oysa bütün
tabiat akıl almaz sırlarla dolu. Bizlere düşen galiba kendi miktarımızı bilip,
ona göre davranabilmek ve kabımızı hergün iyiden güzelden yana biraz daha olsa
doldurabilmenin gayreti içinde olabilmek...
Efendim, izlenimlerimizi paylaşma imkanı sunduğunuz için size ve siteniz
dostlarına selamlarımı ve şükranlarımı sunuyor, iyi günler, yeni haftada
hayırlar ve güzellikler diliyorum.
Hürmet ve muhabbetlerimle...
Birgül Güven
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Karıncalardan ibretler Yazan Birgül Güven
Cvp: Karıncalardan ibretler Yazan Sabri Tandoğan