Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Öfkesini tutanlardan olabilmek...
Gönderen : Özden
Tarih : 3/14/2011 12:45:30 PM


 


Sevgili Babacığım,


 


Son yazimdan bu yana dunya Japonya depremi ve tsunami ile sarsildi… Biz de Cuma gunu haberlerde naklen buyuk bir felaketi seyrederken gercekten dehsetle bakakaldik. Onune kattigi herseyi surukleyip goturen parcalayan azgin ve guclu dalgalari ve cosarak gelen suyu gorunce insanoglunun caresizligini ve ne kadar aciz oldugunu bir kere daha anladik.


 


Insaoglu cok mukemmel yaratilmis ancak neyin kontrolu tamamen elinde ki? Japonya kadar depreme hazirlikli, teknolojilerle donanmis bir millet bile tsunami karsisinda caresiz kaldi.. Kabaran, metrelerce yukselen  Tsunami dalgalari simsiyah kesilmisti. Insanoglunun ofkesine benzetmekten kendimi alamadim. Ayni içimizdeki öfke gibi önüne kattığını alıp götürüyor, parca parca ediyordu..


Bir iki gune kadar oralarda dalgalar, su baskinlari sarsintilar yerini güzel güneşli günlere bırakacak..


Aynı içimizde zaman zaman kopan fırtınalar, hayatimizi alt ust eden beklenmedik olaylarin deprem etkisi,  gözlerimizden yağmur gibi dökülen gözyaşlarının bir sure sonra durulması gibi... Hem öyle bir güneş dogacak ki ışıl ışıl, bulutsuz , pussuz, inanılmaz parlak... Ama serin soğuk.. Tabi o kadar sarsintinin ve yasananlarin  ardından birdenbire yazın sıcağı gibi ısıtıvermeyecek... Üstelik de tsunaminin bıraktiği butun izeri, yıkıntıları, tahribatı gözler önüne serecek . Onarılması, sel sularının çekilmesi zaman alacak.. Zaman icersinde yavas yavas yaralar sarilacak.. Zor da olsa bu olay da hatıralarda yerini alacak… Marmara depreminde de oyle olmadi mi?


 


İşte bu güneşli ama serin günler beni de derin düşüncelere götüruyor. Bazen gozumun onundeki manzarada kendi ruh halimizin yansımasını görüyorum ... Nasıl bizim de içimizde kopan fırtınalar, bizi derinden sarsan üzen olaylar sonrasında sakinleşmemiz zaman alıyorsa, burda da öyle işte.. Bazen hayat yolunda ilerlerken, dostluklarda, sevgilerde ya da ilişkilerde olumsuzluklar yaşıyoruz. Bazen darbeler  hic beklemedigimiz yerden ummadigimiz zamanda geliyor. Biz ne kadar iyi niyetli olursak olalım hazırlıksız yakalanıyoruz. Yüreğimiz kabarıyor, içimiz kan ağlıyor.. Sonra zamanla olaylara daha sakin yaklaşmaya başladığımızda bakıyoruz ki güneş yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlamış. Fırtına ve gözyaşları dinmiş. Ama içimiz hala soğuk. Hasar yavaş yavaş tamir ediliyor.


 


Rahmetli annanemin dediği gibi bu dünyada çözülemeyecek hiç bir sorun yoktur. Ölümden gayri her şeyin çaresi vardır. Eğer çözümsüz gibi görünüyorsa da kendini Rahmana teslim edeceksin; demek ki senin için hayırlı olan böylesidir... Olumsuzlukları düşüncelerden uzaklaştırdıkça Güneş hüzmeleri gibi içine, gönlüne kadar uzanacak rahmet nurları  ısıtacak buz tutan gönlünü, eritecek bütün kırgınlıkları... .. Yok edecek, temizleyecek öfkeleri...


 


Öfke,  öfkelenmek bize nefsimizin bir oyunu değil mi aslında… Peki biz ne kadar canımızı sıkacak olaylar olursa olsun öfkelenmeyecek miyiz? Bu hiç kolay olmuyor değil mi? Sakin düşünmek, bir adım geri çekilip bir nefes alıp olaylara dışarıdan bakmak…


 


Aklıma şimdi okuduğum bir hikaye geldi.


Bir adam Resûl-i Ekrem’e geliyor ve "Yâ Rasûlallah!" diyor. "Bana kısa bir nasihatta bulun, uzun yapma! Tâ ki, nasihatini unutmayayım." Ve, bu sözünü birkaç kez tekrarlıyor. İddiasız, saf, samimi bir hal içinde kendi unutkan halini de ıvazsız ve hesapsız biçimde dile getirerek nasihat isteyen bu sahabiye, Resûl-i Ekrem arzusuna muvafık kısa bir nasihat ile cevap veriyor: "Lâ tağdab!" Yani, "Öfkelenme!"


Bu da bize öfkenin nasıl bize zarar verdiğinin göstergesi değil mi? Diyelim ki hiç istemediğimiz bir olay gerçekleşti. Hayal kırıklığına uğradık ya da hiç haketmediğimiz bir davranışa maruz kaldık. Öfkeleniyoruz, bütün sinir sistemimiz alt üst oluyor ve bu sırada sinirle yaptığımız her davranış veya sarfettiğimiz sözler olayı cozumleyeceğine daha da çıkmaza götürüyor. (Öfkeyle kalkan zararla oturuyor yani).


Oysa bize her gelen iyiligin ve güzelliğin Rabbimizden olduğunu bilen bizler; aynen iyilik gibi her türlü kötülügun de Yüce Yaardanımızın izniyle vuku bulduğunu da düşündüğümüze nasıl öfkelenebiliriz ki… Sadece düşünürüz, bunda bizim için nasıl bir ibret , nasıl bir ders var ? Demek ki olgunlaşma ve insan olma yolunda zorlu bir sınav daha bizi bekliyor. Peki ne yapmalı bu basamağı çıkabilmek için. ?


Öfke, aslında nefsaniyetten, yani benlikten kaynaklanmıyor mu ? Yani benim istediğim, hakkettiğim yada uygun gördüğüm olmadı diye öfkelenmiyor muyuz? O zaman yine nefis terbiyesi ile başlıyacağız işe değil mı ?  Bu tabi bütün haksızlıkları da sineye çekeceğiz anlamına gelmiyor. Ancak sakince yapılacak her davranış bizi güçlü kılar ve haklı olduğumuzu kanıtlar..


 


Rabbim inşaallah ayetlerinde de belirttiği gibi ‘öfkesini tutanlardan’ olmayı bizlere nasip etsin. Amin


 


Sevgi ve saygı ile ellerinizden opuyorum..


ÖZDEN


 


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]